Düşünsene baban haftanın 6 günü kan ter içinde çalışmış, varsın bir gün de dinlenmeyeyim çocuklarımı mutlu edeyim demiş anı biriktirmiş eve dönmüşsünüz bi güzel, sonra buraya gelip seni insandan saymayan burjuvanın anılarına çomak soktuğunu öğreniyorsun. Gel de bunlara kinlenme.
4 bölüm mini diziden kusursuz bi hikaye. Olive Kitteridge şahane yazılmış bir karakter; Olive üzerinden geçip giden hayatımıza karşı şöyle bir silkelenmemek mümkün değil. Hazırlıklı olduğum her sahneye rağmen fena dağıldım. İzle ben arkandayım diyen
@ozguripek86
çok teşekkürler🍀
Geçtiğimiz yıl “artık böyle filmler çekilmiyor” kategorisinde hepimizin gönlünü The Holdovers fethetmişti. Bu yıl için aynı kategoriye uygun güçlü bir aday olabilir Ghostlight. Bakalım yıl bitince yine bi değerlendiririz.
Çok özgün bir fikre sahip, gerçeklikle bağı kopmuş (ya da koparılmış) bir adamın trajikomik hikayesi müthiş insan Philip Glass’ın müziğinin de etkisiyle finale kadar gerilim dolu ilerliyor. Varoluş krizi yaşayan birine dair yapılmış çok değerli bir filmmiş. 4,5/5
Henüz 2023’ün en babalarını izleyemedim ama az çok neler izleyeceğimi tahmin edebilen ve neyi çok sevdiğimi bilen biri olarak Trenque Lauquen’in zirveye oynayacağına neredeyse eminim. Çünkü bu film benim sinemadan anladığımın tam olarak karşılığı olmuş.
2016’da izlediğim İzlanda’nın eşsiz doğasıyla mest eden polisiye suç dizisi Trapped’ın devamı niteliğinde Entrapped’ı nihayet izledim. 6 bölüm de olsa sevdiğim iki karakteri izlemek güzeldi. Yıla dizi ile başlamış oldum, izleme hevesimi arttıracak iyi diziler lazım bünyeye.
Geçen hafta beş yıldızlık bir film izledim, normalde koşarak buraya gelir söylerim biliyorsunuz :p ancak bağ da kurduğum için herkes benim gibi sevmez diye düşünerek paylaşmadım. (The Long Walk) Sevince dün Laoslu kadın yönetmen
@MangoSodium
‘un başka bir filmini daha izledim. +
Dünyanın her yerinde baş gösteren barınma sorununu dört çocuklu bir aile üzerinden anlatan Rosie (2018), temposuyla beraber ilk dakikadan itibaren izleyicisini çaresizliğiyle sıkıştırıyor. Son karesi (asla unutamayacağım) ile sıkışan göğsün artık dayanamıyor akıtıyor gözyaşlarını
2023'te ilk kez izlediğim, bittiğinde üff be dediğim 30 filmi sırasız listeledim. Aşık olduğum 4 filmi de aşağıda öne çıkardım. 2024 hepimiz için keşiflerle dolu mis gibi bir yıl olsun. Öpüldünüz.
Şu kameranın hareketine bak izlemeye doyum olmuyor, nefis ötesi. Film zaten baştan sona izleyicisini kameranın peşinden koşturtuyor. Bu yönüyle benim için büyük yönetmenlik örneğidir The Cranes Are Flying.
Bir suç üzerinden görünürde ilişkiler ve ebeveyn olma üzerine konuşan filmi benim için arşa çıkaran şey bireylerin bencilliğiyle beraber gelen yalnızlığına dair düşündürdükleri oldu. Beni bu yönüyle mahkeme salonuna taşımayı başarmasına mest oldum.
Son sahnesine kadar yüzümden gülümseme eksik olmadı keşke bitmeseydi dedim ya aşırı tatlıydı. Meğer film, 2000 yılında yayınlanan Amerikan Film Enstitüsü'nün en komik 100 komedi listesinde 44. sırada yer alıyormuş. William Powell başta olmak üzere tüm oyunculara kalp.
Yine yemedim içmedim koşa koşa Luan’ın bayıldığı bir filmi daha izledim 😀 Aylar önce bu güzelim afişiyle dikkatimi çeken filmi altyazı ile buluşturdu sağ olsun. Çok çok tatlıydı, ertelemeyin derim.
Beni çok derinden etkileyen Chilly Scenes of Winter (1979) sorunlu bir ilişkinin, geçmişle bugün, iyi ve kötü anılar arasında gidip gelen hüzünlü, komik, bazen sinir bozucu ama son derece gerçekçi bir portresi.
Bu gömülü hazineyi kazıp çıkardığı için Criterion'a teşekkür etmeli.
2021'de ilk kez izlediğim, bittiğinde üff be dediğim 30 filmi sırasız listeledim. Aşık olduğum 4 filmi de aşağıda öne çıkardım. 2022 hepimiz için keşiflerle dolu mis gibi bir yıl olsun. Öpüldünüz.
Polonyalı yönetmen, insanlık tarihinin önemli meselelerinden biri sığınmacılar üzerine utanç verici çok değerli bir belge bırakmış. Sıcak evimde izlerken utandım. Bir gün bu yaşananların bir parçası olabileceğiniz gerçeğiyle yüzleşmenizi, nefretinizden kurtulmanızı diliyorum.
Acının destanı yazılır, kederin yüzü çizilir mi… Bu adamlar yapmış. Biri yazmış, biri yönetmiş, biri çizmiş.
John Cheever, Frank Perry, Burt Lancaster.
Hazır konusu açılmışken 6 saatlik süresi ile The Best of Youth (2003)’u anmadan geçmeyelim. Film, iki kardeşin 60’lardan başlayıp yaklaşık 40 yıl süren hikayesini anlatırken dünya siyasi tarihi üzerine çok şey söylüyor. İçinde özdeşlik kurabileceğiniz pek çok ânı bulabilirsiniz.
1964’den şöyle bir Macar filmi var. Film, nehire yüzmeye giden 8 gençten birinin kaybolması ile diğerleri arasında yaşanan gerilim üzerine. İyi bir psikolojik dramdır. Sinematografiye ayrıca bitmiştim.
Meksikalı yönetmen Arturo Ripstein filmlerini izledikçe kendi adıma bi geç kalınmışlık hissettim. İzleyebildiğim 3 filminde odağına aldığı hikayeye ya da karakterine öyle güzel alttan alttan gerilim yüklüyor ki izleyenini rahatsız etmeden bırakmıyor. Bu yönüyle harika biriymiş.
Anladığım kadarıyla Dardenne kardeşler insanın şu hayatta mücadele ettiği ne varsa bizlere göstermeden rahat edemeyecekler. Yine çarpıcı bir hikaye, yine dertler derya.
Bugün izledim. Epey durağan bir film olmasına rağmen uzun süresini hiç hissettirmeden vurucu bir şekilde bitti. Bunda filmin rahatsız edici hikayesinin ve yönetmenin kurduğu atmosferin etkisi çok büyük. 4/5
Eylül ayında izlediğim iki filme 5, sekiz filme 4,5 yıldız verdim; verimli bir ay oldu yani :) 4,5 yıldız filmlerimden burada paylaşmadığım iki filmi seçtim, ilk iki film 5 yıldız olanlar. Darısı ekim ayının başına diyelim.
Birkaç yıl önce Magical Girl (2014) ile taymımızı sallayan İspanyol yönetmen Carlos Vermut, ne kadar özgün/arıza bir yönetmen olduğunu Manticora (2022) ile bir kez daha hatırlatıyor. Filmin ismini neden Pers mitolojisinde geçen bir yaratıktan aldığı özellikle son 25 dakikada +
Her an her şey olabilir hissi ile geren, hiç de fena olmayan bir filmmiş The Royal Hotel. The Assistant ile gönlümü kazanan yönetmen Kitty Green yine baş role Julia Garner’i layık görmüş, çok da güzel olmuş Julia’yı ekranda görmeye bayılıyorum.
2020'de ilk kez izlediğim, bittiğinde üff be dediğim 30 filmi sırasız listeledim. 2021, keşiflerle dolu mis gibi bir yıl olsun hepimiz için. Öpüldünüz.
Dışarıda yağmur fena, ev karanlık, battaniye altı uygun bir film seçmem gerekiyordu ve kesinlikle cuk oturdu The Silent Partner (1978). 70’lerden bir soygun filmi kötü olabilir mi zaten. İki zeki karakterden harika bir kedi fare oyunu.
Nefis film listesi arayanlar için dev hizmet, bunu Luan’ın çevirdiği filmleri hiç düşünmeden izleyen biri olarak söylüyorum. 24/44 yaptım, varsa fazlası çıksın ortaya kesin en Luancı benim 🖤😍😃
Bu filmde derinlerde çekilen yalnızlığı sonlandırmanın binbir çeşidinden birini gördüm. Asla olamayacağımı düşündüğüm karakteri bütünüyle anlamak rahatsız ediciydi. 1997 yapımı film, Japon sinemasının altın çağına damga vuran filmlerden birini izliyormuş gibi hissettiriyor. 4,5/5
Zengin halasının yanında büyüyen bir kadının aynı lüks hayatına devam edebilmesi adına zengin eş arayışı üzerinden, toplumun kadına biçtiği özgürlükten uzak normlara incelikle dokunan çok çok güzel bir dönem filmi. Başrolde Gillian Anderson’un performansına yürek dayanmıyor.💔
Alt metninde İran rejimini gözümüze sokan filmlerden yeterince sıkılmışken bu filminin hikayesiyle yozlaşan tüm insanoğluna dair bir şeyler söylemesi başlangıçta yaşadığım ön yargımı tamamen yıktı. Temposu, yan karakterlerden geleceği düşünülen her hamle merakla izlettiriyor.
Bu filmi kenara köşeye not etmelisiniz. Tiyatro oyunundan uyarlama, neredeyse tek mekanda geçen, ilişkiler üzerine tatlış bir komedi. Bu tarz filmlerde Gene Saks üzerine çıkan yönetmen henüz denk gelmedi.
Bugün
#InternationalTeaDay
. Dünyada üretilen çayın yarısını 🙃 hunharca tüketen ülkemize kutlu olsun. 🫖 ☕️
Çay partisi şarkımız da The Tea Party‘den gelsin.
Üst düzey psikolojik gerilimi ile Todd Haynes’in hem yönetmen hem de senaryo koltuğunda harikalar yarattığı Safe (1995) ilk aklıma gelen oldu. (biliyorum yılda bir mutlaka övüyorum :)) Takıntılı karakter rolüyle Julianne Moore’un izleyebildiğim en iyi oyunculuğu bence bu filmde.
Önemli Türk başyapıtlarından Hakkari’de Bir Mevsim filminin Kurukahveci Mehmet Efendi desteği ile yenilendiğini duyurmaktan mutluluk duyuyoruz.
Erden Kıral tarafından yönetilen 1982 yapımı film sürgün olarak Hakkâri'ye giden bir öğretmenin, orada güçlükler içinde geçirdiği bir
İzlediğimde hikayesinin klişe olması nedeniyle çok az kişi sever, ay şimdi kesin millet burun kıvırır diye düşünürken filmi herkes sevdi. Ne özlemişiz böylesi sıcak hikayeleri arkadaş 😍
The Holdovers, klişe hikayesini harika bir şekilde sunuyor. Payne bu hikayeyi kendi başına bir tecrübeye çevirmeye başarmış. Posterdeki üçlü Giamatti önderliğinde karşılıklı döktürüyor.
Şu replik uzun bir süredir hayatımda acayip inandığım birkaç şeyden biridir. Şimdi o gün geldi, büyük umutlarla 40'lı yaşlara adımımı atmış bulunmaktayım. Hadi biraz gürültü koparalım 💃🎉
Better Call Saul final sezonunu izlememize çok az kalmışken; lütfen can alıcı sahneleri paylaşmayın, paylaşan öküzleri favlamayın, ufacık bir şey ima etmeyin. Buraya atacağınız bir emoji bile seyir zevkimizin içine edecektir. Bırakın yaşayalım şu güzelim şeyi nolur.
7 yıl önce yollarını ayıran evli çiftin bir sebepten tekrar bir araya geldiği tek bir güne odaklanan film, ilişkiler üzerine kurduğu çatışmadan sevgi, minnet, acı duygusuna evrilen hikayesi ile kalp kırıyor.
Çok sevdiğim Claude Lelouch’un Un homme et une femme (1966) filmini +
Kişisel aşk tanımıma göre sinemada gördüğüm en güzel çift Elisabeth Shue & Nicolas Cage. Size "aşk tam olarak böyle bir şey" dedirten çiftinizi sorsam?
İçi dopdolu devasa bir ansiklopedi bitirmiş gibiyim, olağanüstü vaow. Nasılsa ulaşılabilir diye izlediğim filmleri pcde tutmam ancak bu belgesele dönüp dönüp bakma ihtiyacım oluşacak; türe ait izlemediğim bayağı bi filmi not alsam da değerli bilgileri ara ara tazelemem gerekecek.
Büyük emek harcanmış dev bir eser olan bu çok değerli belgeselin çevirisini tamamladım. Folk horror türünü sevenler için gerçekten bulunmaz nimet.
Woodlands Dark and Days Bewitched: A History of Folk Horror (2021) Türkçe alt yazısı için:
İyi seyirler.
Yönetmenin ismine bakmasam bu Louis Malle filmi diyemiyorum hiç, izlediklerimin tarzı hepsi birbirinden farklı. Tek ortak özellikleri hepsinden memnun ayrılıyor olmam. Dün izlediğim ismi acayip hoşuma giden Kalp Mırıltısı'nı da iyi bir büyüme hikayesi olarak hafızama atıyorum.
Alaattin çok güzel, incelikli, efendi bi çocuktu. Film çekmek istiyordu hayalleri vardı mücadele ediyordu. 30 saat enkazda kaldı. Katili devlettir. Asla unutmayacağım seni ve sana yapılanları.
The Swimmer, Frank Perry, 1968.
İyi ki hakkında hiçbir şey bilmeden izlemişim; ilk 10 dakika Burt Lancaster'ın bildik kahkahalarının bambaşka bir yolculuğa evrildiğini görmek nefisti. Bu denli iyi bir öykü nasıl yazılır? Valla bravo. Film belli ki uzun bir süre kafamda dönecek.
Vietnamlı yönetmen Tran Anh Hung'un filmleri sitede neredeyse hiç paylaşılmıyor. Henüz izlemeyenler için kendine has sinema dili, kullandığı renkler, kadraja bakışı görülmeye değer.
Cyclo (1995)
The Scent of Green Papaya (1993)
Vertical Ray of the Sun (2000)
Norwegian Wood(2010)
Julia (2008)'e dikkat çekmek isterim. Film, alkol bağımlısı bir kadının para karşılığı sunulan teklifi kabul etmesiyle girdiği çıkmaz üzerine. Sinemada yapayalnız karakterleri görmeyi seviyorsanız uzun süresi korkutmasın sizi; içindeki koşuşturmaca filmi bir solukta bitirtiyor.
Bu sefer de ben etkinlik yapayım dedim. 2000'li yıllarda çekilmiş 4 favori siyah-beyaz filminizi paylaşabilir misiniz siz de? Siyah-beyaz tutkunu olarak tavsiyeleri bekliyorum :)
Risttuules (2014) | Güeros (2014) | Boro in the Box (2011) | The Great Buddha+ (2017)
#blackandwhite
Yöneticim hadi rakıya gidiyoruz ancak herkes beyaz giyinsin diyerek yaptı bi plan (neden beyaz görücez bakalım). Alta beyaz etek çektim ama üzerime tarzımdan taviz vermedim. Bir çeşit dik duruşdur bu, favlayalım lütfen :)
Büyükşehirin “yeniden sinematek” kapsamında ücretsiz gösterimini düzenlediği filmler arasında bugün Girlfriends (1978) var. İzlediğimi unutup plan yapmış bulunduk, neyse ki perdeye çok yakışacak olması en büyük motivasyonum :)
Film twitterde egosu tavan tipitipleri hiç hazetmemekle beraber onlardan bir şey öğrenmeyi de reddediyorum. Gerçek sinemaseverlerden öğrendiğim, deneyimlediğim her şey için bugün kendimi bir kez daha şanslı hissettim. İçimden geldi, teşekkür ediyorum hepinize.
Letterboxd'da ekleme yaparken unuttuğum bir filmle karşılaştım; bizde Derinlik Sarhoşluğu diye çevrilen Luc Besson yönetmenliğinde Le Grand Bleu (1988). Neye olduğu hiç önemli değil tutku dolu filmleri extra seviyorum. Tutkuyu sonuna kadar hissettiren özel filmlerden biridir.