Ben hiç annemin elinden tutup gitmedim okula.
Babam hiç taşımadı çantamı.
Yorulmak gibi bir şansım yoktu benim.
Telefonu açtığımda, "iyi değilsin, biliyorum" demedi kimse.
En çok da çocukluğuma yenildim ben.
Ezbere biliyorum seni;
Zor bir şiirsin.
Ne satırbaşısın ne cümle sonu,
Ne noktan var ne de virgülün,
Başkası okuyamaz seni.
Çünkü ;
Sen, benim dilimin duası, yüreğimin dizelerisin.
🍀
Yıllar önce bir kolye belirdi boynunda.
Yıllar geçti ve bir saat tutuştu kolunda.
Değişen hiçbir şey olmamış,
Her kapın ilklerine açıkmış oysa.
*Bu kadar hiç yerine konulacağımı ben de beklemiyordum.*
Gülünce gözlerin kısılıyor,
O güzel gözlerinin etrafında dört çizgi var,
Ağlayacağın an dudakların titriyor,
İki kaşının arası çukurlaşıyor.
Ezberledim seni kadın;
Bunca şeye rağmen "seni seviyorum" demesem ne fark eder?
🍀
"Dışarıya neşe saçıyorsun,
İçeride mezar kazıyorsun.
Sen neşem ol, ben o mezarlığın bekçisi olmaya talibim." cümlesiyle uyanmak...
Hiç bitmeyecek bir romanın kahramanı olmak gibi...
🍀
"Seni çok özledim" demek istiyorum.
Cümlede çok kelimesi az kalıyor.
"Sen de beni çok özle" demek istiyorum.
Bu kez de çok kelimesi çok olur diye korkuyorum.
Söyleyince çok oluyorum,
Susunca da çok ölüyorum.
Yürüdüğüm kaldırımlar çiçek açtı,
Yeniden dirildi soykırıma uğrayan ruhum.
Hep yanımda kal ey gece mavisi,
Çünkü ben,
Çocukluğumu gözlerinde yaşıyorum.
🍀
İnsan doğru kişiyle karşılaşınca;
Kurulu bir düzeni varmış gibi hissediyor.
Çocukluğuna dönüp aradığını bulmuş gibi,
Bunca zaman berabermiş ancak hasretini de çekmiş gibi,
Varacağı yola gelmiş de eksik olanı tamamlamış gibi,
Hayat doluymuş gibi...
🍀
Piraye öldü aşkından, yine de dönmedi Nazım'a.
Çünkü "Senin adını saatimin kayışına kazıdım Piraye." diyen Nazım'ın kol saatinde "Vera" yazıyordu.
O gün aşk öldü.
Sen iste, emrinde kahramanlarım,
Kurşun askerlerim, oyuncaklarım...
Seni üzerlerse haber ver bana,
Ben senin kapında nöbet beklerim.
Çünkü ben severken çocuk gibiydim.