Bir arkadaş Puslu Kıtalar Atlası için kitapçıya gidiyor, rafta bulamayınca kasaya soruyor. Kasadaki çocuk şöyle diyor: “hanımefendi yalnız siz romanlar kısmına bakmışsınız, atlaslar bölümüne bakalım isterseniz” diyor ve gülüyor.
Adamlar grubu ne zaman “kafayı taktım çıkardım” dese roman yazmaktan bahsettiğini düşünürüm. Kurup kurup durmayı nihayete erdirdim. Şimdi ben bu kitabı “mutsuz azınlığa” ithaf ediyorum. Beşinci kitap, ikinci romanım Biraz Evhamlı İshak Hoca’nın Karda Gece Yürüyüşü, onlara ulaşsın
Kitap okuyanların genelde insanlardan uzak ve asosyal oldukları gibi bir intiba var. Sebep sonuç ilişkisinde başka türlü kitap okumaya vakit bulamayacakları önyargısından geliyor muhtemelen. Ancak kitap okumak boş zamanın olduğu için değil, ne kadar yoğun olsan da
Tolstoy demiş ki karım öldü ne yapacağım. Anna Karanina gelmiş yanına ben varım neyine yetmiyo demiş. Canımsın diye göz kırpmış tolstoy. Sonra istasyona yürümüş.
Ankara bir akademisyenini, Bursa bir yazarını, Almanya bir kuryeciyi kaybetti. Çok da kayıp gibi olmadı. Tavşan dağa küstü, dağın haberi olmadı. Ama İstanbul bir akademisyen kazandı be.
Dünya yok olurken düğünlere çeyrek altın götürme endişesi taşıyan insanlardan müteşekkil distopik bir kurgu kimsenin aklına gelmedi. Sen de boş kitapmışsın 1984, fahrenheit 451, catch 22
Balkan edebiyatından klasik ve güncel eserleri okudukça kendime şuracıkta bir liste yapayım. En bilinenlerden biri Ivo Andriç’in Drina Köprüsü. Tarafsızlığı tartışılabilir. Edebi eser olarak mükemmel.
okumaya zaman ayırabildiğin için anlamlıdır. Okur asosyal olduğu için değil, kendisini ifade etmenin en ideal ses formunu kitaplarda bulduğu için sessizdir.
Ne güzel kütüphaneleriniz var, ne güzel balkonlarınız, müzik zevkleriniz büyük amenna, film tercihleriniz, okuduğunuz kitaplar, kahve içtiğiniz fincanlar, geceniz, dostlarınız, lambalarınız ne güzel. Ama sizin adınız ne? Benim dengemi bozmayınız.
Thomas Wolfe’un yalnızlık anlayışını, kasabalı dertlerini, dönüşüme çocuk gibi şaşıran karakterlerini ve sair karakteristik anlatısını en güzel resmeden öykülerini çevirerek derlediğim “Yalnızlığın Anatomisi” çıktı.
@holdenkitap
7 yıl hiçbir şey yayımlamayıp biriktiriyorsun. Sonra kağıt kıtlığında iki cilt basıyorsun. Ayıptır. Herkesi tefrika romana davet ediyorum. “Kitabın tamamını ancak zenginler alır.” ileride atasözü olur bu.
Çeviriyle yeni yeni uğraşan ahali (aynı zamanda okuduğu kurmacalarda çeviri kokusu alan ahali için de fikir verir),
Birebir çeviri yapacağız diye "ve" bağlacı kullanmayın. Onları mümkünse atın. Türkçedeki fiilimsiler bizi kurtarır. Bazı "and"ler "ama, fakat" anlamı taşır.
Yahu burada gözünü kapatsan da illa birinin saçmaladığını görüyorsun. Tabii ki Türkiye’yi anlatacaksın. Fransa’yı mı anlatalım? Muhteşem Gatsby Amerika’dan başka neyi anlatıyor? Çek Amerika’yı romandan, ucuz bir melodram kalır. Holden da Yüzyıllık Yalnızlık da S. King de böyle.
John Barth postmodern edebiyatın yeni yeni başladığı bir dönemde “Edebiyatın Tükenişi” (1967) diye bir yazı kaleme alır. Yazıda bilinen anlatı tekniklerin kullanılmaktan yıprandığını söyler. Bu ona göre Beethoven’ın 6. Senfoni’sini tekrar tıpkısını bestelemek gibi utanç vericidir
İnce detaylar, alt metninde, okuma biçimleri, okuru nokta noktaya davet ediyor, yeni bir ses, dünyasına çeken, sarsıcı bir dil, ilmek ilmek işleyen, büyüleyici, hayata dair. Serpiştir bunları 400 kelime arasına. Oh mis gibi kitap eleştirisi.
Kayıp Rıhtım okurları 2018’in EN iyilerini belirledi. 40 kategoride toplamda 3,500’den fazla oyun kullanıldığı okur anketimizin sonuçları an itibarıyla yayında!
Güncel Amerikan öyküsünde büyülü gerçekçiliğin yeniden yorumlanması üzerine yazdığım doktora tezimi savunmuş bulunmaktayım. Artık kurmacaya dönebilirim.
6 lira farkla kimsenin rahatsız etmediği bir masa ve internet kiralamış oluyorum. Kızartma kokusu çekmektense kahve kokusu ve klimalı ortam da iyi geliyor. Kahvenin tadını da beğeniyorum. starbucks erken açılıyor ve o saatler çalışmak için cazip. he ikisi de kapitalist. banane.
Yazıyı okumadım, kitabı da bilmiyorum ama eleştiri yazabilmek için iyi bir kurmaca yazarı olma şartı olamaz. Eleştiriyi serbest bırakalım. Sonra sadece güzelleme okumak zorunda kalıyoruz.
Nur içinde yatsın tabiri önce İngilizceye çevrilirken “nur” light olarak çevrilmiş. Sora bu laf bi şekilde dönüp dolaşıp dilimize çevrilirken “ışıklar içinde yatsın”a dönmüş. Çeviri deyip geçmeyin. Lütfen. Bir kelime bile gadanızı alabilir.
Evinde yemek yaparken yangın çıktı diyelim. komşundan yardım ister misin yoksa yardım istediğinde komşunun evine çökeceğinden mi korkarsın? Ya da komşudan hortum istemek ağrıma gitti deyip evinin yanmasını mi izlersin?
Öyküde duvarda asılı bi tüfek vardı. Devir değişti. Taşıma ruhsatının da belirtilmesi lazım. Fişek mi tek kurşun mu, online sepete indirim var mı. Okur bunları da görmek ister.
Kurt Cobain’in 25 yıl önce bugün yazdığı intihar notundan: “There's good in all of us and I think I simply love people too much, so much that it makes me feel too fucking sad. The sad little, sensitive, unappreciative, Pisces, Jesus man. Why don't you just enjoy it? I don't know”
Salgın hastalık/kıyamet senaryolarını içeren şu kitapları okusaydınız daha temkinli olurdunuz diyeceğim ama neyse ki kurmaca dediğin ders çıkarmak için okunan bir şey değil. İlk kitabımız elbette Saramago’dan Körlük
Yazar isimleri almış sendromlar: Salinger sendromu: İlk kitabının yaptığı büyük sükseye tekrar ulaşamayacağı korkusuyla yaşanan tutulma
Pynchon sendromu: yüzünü halka gösterdiğinde edebi metinlerinin değerden düşeceği endişesi
Yazara “burada ne demek istedin?” benzeri sorular normal artık. Eskiden yazarı bulamazdın ki sorasın. Bulunca da kıymetli sorular sorardın. Ama artık yazar okur iç içe. Yani sorularda vasatlaşma kaçınılmaz.
ünsüz yazar olmanın alameti farikaları:
1. profil bio'na yazar olduğunu belli edecek şeyler yazarsın.
2. kitabının ve isminin geçtiği her şeyi rt'lersin
3."okurlar" metnini konuşmaktansa metinlerini okutmak için ulaşır
4. imza gününde sıkılırsın. sana x kitap var mı diye sorarlar
“Panta Rhei” ve “Alo Buyurun Yalnızlar Geçidi” öykülerini okudum. İki öykü arasındaki en büyük benzerlik sıkıcı olmaları (ortamı yumuşatmak için şaka lazım).
Tematik olarak ikisi de yaşlı bir adamın yalnızlığını ele almış, ama kurgu, üslup farklı. İki adamın da hanımı ölmüş.
N’apalım koşuk, destan, sav, sagu yazmaya kaldığımız yerden devam mı edelim. Hangi formu önerirsiniz? Bana irice bir taş bulun. Abide yazasım geldi. Tema olarak da avdan, Çin güzellerinin hilelerinden dem vururuz.
Telefona bağımlı olalım diye sigarayı örnek almışlar. artık arabalardaki çakmak yuvası şarj aleti olarak kullanılıyor. Sigara ve telefon yaklaşık aynı ebat ve şekilde. İkisine de ikide bir elimiz gidiyor. Bu da mı komplo be.
Online eğitim öğrenciler için hakikaten çok faydalı. Geçen dönemki derslerden kalmış öğrencilerin online girdiği bütünlemelerini okuyorum. Birer Julia Kristeva’ya ya da Edward Said’e dönüşmüşler.
#YeniKitap
çıktı!
Anlam Üreten İnsan: Italo Calvino
Bülent Ayyıldız
Yirminci yüzyıl edebiyat ve kültür dünyasının en önemli isimlerinden biri hiç şüphesiz Italo Calvino’dur. Hikâye anlatımına benzersiz yaklaşımı, üstkurmaca ve anlatı yapılarını keşfi, yazdıkları ve derledikleri