Dostoyevski başta Ruslar için pekâlâ sevilebilir, hürmet edilebilir bir yazardır fakat biz Türkler Dostoyevski'ye nefrete yakın bir hisle yaklaşmalıyız. Zira olağanüstü bir Türk düşmanıdır kendisi. Burada Dostoyevski'nin siyasî, Türk düşmanlığı tarafına değinmeye çalışacağım.
Nihat Genç: "Ulan masada yakalanıyor be... Ne lan bu İngiliz elçisi merakınız? Nerden geldi? Söylenecek laf yok, Allah'ın sopası... Allah fotoğrafı çekti mi öyle zap diye kalırsın... İngilizlerin tarihteki nihai olarak en büyük başarısı Osmanlı'yı parçalamasıdır..."
Teoman Hoca evlilik ile ilgili bir anısını paylaşıyor: "Çok sevdiğim ve sevildiğim bir kişiyle evlenmek üzere babamdan izin istemiştim. Babama rağmen nişanlandık ama babam çok karşıydı, izin istediğim vakit "hayır" dedi. "Niye" dedim...
"Balık ile kuş imtizaç etmez!" dedi.
İsmet Özel şöyle diyor: "İnsanlarla olan ilişkimizde bizi acıya ve sıkıntıya sokan şey kendi anlayış biçimimizi başkasında bulma gayretimizdir." Bu gayret pek çok sevincin ve heyecanın yanı sıra pek çok hayal kırıklığının da sebebidir.
"Türk solu geç kalkar, çünkü bir gece önce sabaha kadar içmiştir. Bu insanlardan Türk halkı artık bir şey beklememeli..."
Oğuz Atay, Günlük: 5 Ocak 1975.
Teoman Hoca'nın oğlu Deniz Duralı: "Her milletin ön yargıları vardır. Bizim milletimizin ön yargıları da pek çoktur. Meselâ "meraksız bir millet" olduğumuz. Halbuki hiç de öyle değildir. Babam, ödev ahlâkına önem verirdi. Ödev adamıydı. Ve ödev bilinci onu ayakta tutuyordu...
İsmet Özel'in Ve'l Asr adlı eserinde geçiyordu: "Diyeli ki mahallemizde yangın çıktı. Bir çok ev yandı, bir çok ev yangından zarar gördü. Yalnız bir ev var ki mahallenin ortasında olmasına rağmen ne yandı, ne de zarar gördü. Bu benim evimse içimde hangi hisler doğacak?"
Nihat Genç: "Şimdi bakıyorsun Kemal Kılıçdaroğlu 12 yıldır CHP genel başkanı, 12 yılda 12 bin kez halkın karşısına çıktı, adam hâlâ konuşamıyor ya, metne bak, promtere bak anladık da, üç tane de bağımsız cümle kur. Niye konuşamıyorlar? Çünkü bu proje adamlar..."
Dr. Mustafa Çalık: "Ben bu 6'lı masadan niye rahatsızım söyleyeyim: Bu beyfendiler nasıl CHP ile bir araya gelirler? CHP'nin bir kolu HDP ile beraber... Türkiye ilân edilmemiş bir savaş yürütüyor. PKK hikâye. Ortadaki bir Türk-Amerikan savaşıdır..."
İsmet Özel yıllar önce 'Tavşanın Randevusu' adlı eserinde: "Birlikte yol yürüyebileceğim insanlar nerede” diye sormaktan utanıyorum." demişti. Bu derde çok yakın zamanlarda da sahip olduğunu biliyorum. İnsan hep bir yoldaş arıyor kendine; "aramıyorum" dese bile...
İsmet Özel'in şöyle bir sözü var; "İnsan, insanın gönlünde dinlenmeli." Bu durum maalesef bizim memlekette tam tersi; insanlar birbirini daha çok yoruyor strese sokuyor ve mutsuz ediyor. Kimsenin kimseyi dinlemek, derdini bölüşmek gibi bir gayesi yok.
İsmet Özel yine sadece iki cümleyle ne çok şey anlatmış: "İnsanın bağlı olduğu ahenk hangi seviyede ise o insanın düşünme seviyesi de aynı seviye çevresindedir. Bağlı olduğu ahenk dolmuş şarkıları, gazino müziği seviyesinde olan insan dünyayı aynı seviyeden kavrayabilir."
Muhalefetin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan'ın karşısında kazanma ihtimali en yüksek 2 adayı Mansur Yavaş ve Yavuz Ağıralioğlu'dur. Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu kelek isimler, geçelim. Yavuz Ağıralioğlu, Mansur Yavaş'a nazaran da bir adım öndedir.
Bazılarınız bilir, İsmet Özel eskiden üç yüzük birden takardı. Bir röportajda "neden bu üç dikkat çekici yüzüğü takıyorsunuz?" diye soruyorlar, "Konuşacak bir şey olsun diye. Yani niçin üç yüzük takıyorsunuz diye sorsunlar bana diye…" şeklinde cevap veriyor.
İsmet Özel'in 1980 senesinde yazdığı "Üç Frenk Havası" şiirinin ikinci bölümünün adı "Ölüm Cantabile"dir. "Cantabile" İtalyanca bir müzik türü, bu müzik türünün en önemli özelliği dinleyicisine, melodi aracılığıyla konuşuyormuş gibi hitap ediyor olması.
İsmet Özel şöyle diyor: "İnsanlarla olan ilişkimizde bizi acıya ve sıkıntıya sokan şey kendi anlayış biçimimizi başkasında bulma gayretimizdir." Bu gayret pek çok sevincin ve heyecanın yanısıra pek çok hayal kırıklığının da sebebidir.
"İsmet Özel’i okuyacaksınız, 5 yıl sonra tekrar açıp okuyacaksınız!
İsmet Özel okumadan Türkiye’de bulunduğunuz yeri nasıl anlayacaksınız?"
Prof. Dr. İsmail Kara
Psikolojik bir rahatsızlığı olmalı yoksa bir insan sürekli sağa sola dengesizce saldırarak birileri tarafından alkış alma gayreti içinde olamaz. 2 tane İsmet Özel kitabı okumadığına eminim. 2 tane youtube'tan videosunu bile izlememiş ki anlamadan bilmeden boş boş konuşuyor.
İsmet Özel diyor ki: "Neyi öğrenmek istiyorsak zihnimizi onu öğrenmeye müsait duruma getirmek zorundayız." Zihnimizin bir takım şeyleri idrak edebilmesi için ön hazırlığımızın olması gerekir aksi takdirde bazı şeyleri kavramamız mümkün değil...
İsmet Özel'in sitede en çok dolaşan sözlerinden biridir: "...Bedeli ne olursa olsun Müslümanca yaşamanın haysiyetine talibiz..." Peki bu sözün öncesini ve sonrasını hiç merak ettiniz mi?
Şöyle başlıyor: "Senin ve benim Avrupa'da, Amerika'da dostlarımız ve şemsiyelerimiz yok...
İsmet Özel'den gözleri açan bir tespit: "Bilgiyi dönen çarkın uygun yerine yerleşmek için öğrenen kişi, öğreniminde hangi yüksek seviyeyi tutturmuş olursa olsun, hangi makamı işgal ederse etsin sıradan, avami bir kişidir ve diğerleri ile birlikte sürüklenmektedir."
"İsmet Özel'in fikirlerini sevmiyorum ama şiirlerini seviyorum" lütfetmişsin! İyi ki seviyorsun valla! Adam zaten fikirlerini şiirine işlemiş. "Polistir babam, cumhuriyetin bir kuludur, bense anlamış değilim böyle maceralardan..." demek ne demek? Kır çiçeklerinden mi bahsediyor?
"Ormanın derinliklerinde yürümekte olan bir avcı ağaçlardan biri üzerinde bir levha görmüş. Levhanın üzerinde şu sözler yazılıymış: "Taş Yemek Yasaktır." Bu alışılmadık uyarı karşısında avcı meraka kapılmış..."
"Hiçbir zaman Allah Resûlü kafasını çevirip bakmadı. Ya da yan gözle bakmadı. Bir şeye bakması gerektiği zaman, bütün vücûduyla oraya döndü. Yani hiçbir zaman yedekte bir anlayış bırakarak temas kurmadı, ilişkilerinde bir parantez yoktu."
İsmet ÖZEL
İsmet Özel'in Çengelköy'de 10-12 yıllık komşuluğunu yapmış, yerli bir şirkette üstdüzey yöneticilik yapan bir ağabeyi ziyarete gitmiştik. Yaklaşık 2 saat muhabbet ettik.
Bu ağabey yıllar önce otobüste İsmet Özel'le denk gelmiş ve ayak üstü biraz sohbet etmişler...
Seyahatten döndükten sonra müzeleri anlatmazdı, önce coğrafyadan, iklimden, dağları ve denizlerinden bahseder ve bize insan hikayeleri anlatırdı. Vefatından sonra çekmecelerine baktım, hâlâ dil çalışıyordu. Farsça, Arapça..."
Mekânın cennet olsun Teoman Hocam.
"100 bin liralık saate ihtiyacım yok. Müslüman olarak 100 bin liralık saat takmam caiz değildir. Çünkü bu bir sömürünün ifadesidir..."
Prof. Dr. Teoman Duralı
İsmet Özel'in çok ciddi meseleleri bu denli harika özetlemesi başka bir seviye.
"Haslık çeşmesini kurutan zihin kontrolü faaliyetine 'tahsil hayatı' deniyor..."
Bazılarınız bilir, İsmet Özel üç yüzük birden takardı eskiden. Bir röportajda "neden bu üç dikkat çekici yüzüğü takıyorsunuz?" diye soruyorlar, "Konuşacak bir şey olsun diye. Yani niçin üç yüzük takıyorsunuz diye sorsunlar bana diye…" şeklinde cevap veriyor.
İsmet Özel şöyle diyor: "İnsanlarla olan ilişkimizde bizi acıya ve sıkıntıya sokan şey kendi anlayış biçimimizi başkasında bulma gayretimizdir." Bu gayret pek çok sevincin ve heyecanın yanısıra pek çok hayal kırıklığının da sebebidir.
İsmet Özel'in şöyle bir sözü var; "İnsan, insanın gönlünde dinlenmeli." Bu durum maalesef bizim memlekette tam tersi. İnsanlar birbirini daha çok yorup strese sokuyor ve mutsuz ediyor. Kimsenin kimseyi dinlemek, derdini bölüşmek gibi bir gayesi yok.
Jean J. Rousseau "Beraber ağlamaktaki tatlılık kadar, hiçbir şey kalpleri birbirine bağlamaz." diyor. İsmet Özel de; "Çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış İnsanın insana raptolduğu cevher." demişti.
"Ben kendimi çok asi falan görürdüm, herkes öyle görüyordu ya... Kırılma noktalarında babama uymuşudur bir defa hariç, tahsil hayatımla ilgili olarak yan çizdim..."
"...Onun tuttuğu hayat yolu benim tuttuğumun tam zıttı olmuştur... Babam yerden göğe haklıymış..."
Yanmayan ev senin ise sen neler hissedeceksin? Senin yanmayan evin dolayısıyla benim neler düşündüğüm; benim yanmayan evim dolayısıyla senin neler düşündüğün çok önemli. İşte bak, görünüverdi ne kadar birbirimize benzediğimiz...
"Ebu Derda, sahabeden kendisine en çok kalbî sıcaklık duyduğum kimsedir. Valilik yapmış o gömleksiz adam. Ebu Derda namazdan sonra hiç cemaatle oturmaz, koşa koşa eve gidermiş. Resûlullah'a şikâyet etmişler, namazdan sonra cemaatle kalıp sohbet etmiyor diye..."
İsmet Özel
Ebu Dücane (rd); sabah namazlarını Rasûlûllah (as)'ın arkasında kılmayı adet edinmişti. Ancak namaz biter bitmez süratle camiden çıkar giderdi. Bu davranışı Rasûlullah (as)'ın dikkatini çekmiş olacak ki bir gün Ebu Dücane'yi durdurdu ve...
İsmet Özel'in bu sitede en çok dolaşan sözüdür belki de şu 2 cümle, fakat bu cümlenin öncesini göremezsiniz. Ne diyor: "Senin ve benim Avrupa'da, Amerika'da dostlarımız ve şemsiyelerimiz yok. İsviçre bankalarında hesabımız yok. Buna rağmen zulme boyun eğmemeye kararlıyız..."
Ama sen evin yanmadığı halde biz evi yananlara şu veya bu yolla iltihak edecek olursan bizden nice iyilikler neş'et edecek!
...
Belki bir şeyleri daha iyi anlamamıza sebep olabilir bu satırlar diye paylaşmak istedim.
İsmet Özel'in, 40 Hadis'in Hatime'sinde dikkat çektiği iki muhteşem hadis-i şerif:
"Bunu bana verirse sadece Allah verir; buna Allah'tan gayrısının gücü yetmez demek duayı dua yapar."
Zaten İsmet Özel bu meseleyi "Savaş Bitti" adlı şiirinde, "ellerimde dinç akıllı kimselerin
ne mânâya geldiğini merak ettikleri yüzükler taşıyorum..." diyerek anlatıyor. Adam kendisine soru soranlara "dinç akıllı kimseler" diyor. Zira soru sormak diri olmayı gerektirir.
İsmet Özel ile 2004 yılında röportaj yapmışlar ve İsmet Özel "internet çok vaktimi alan bir şey hâline geldi..." diyor.
Türkiye'de %14.58'in interneti vardı 2004'te.
İsmet Özel, 'Of Not Being A Jew' adlı şiirinde "Bilemem insan nerenin yerlisidir?" diye soruyor ve bir kaç satır sonra devamında şöyle cevap veriyor: "Buraların yerlisi ben değilim."
"Öğretmenlik yıllarımda öğrencilere 'Şiir Defteri' tutmayı mecbur kılmıştım. Defteri iyi tutanların "notunu yükseltirdim". Önce ben deftere birkaç iyi şiir örneği yazdırırdım. Mehmet Âkif, Necip Fazıl, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Sezai Karakoç, İsmet Özel falan...
İsmet Özel bu davranışı şiirine nakış gibi işlemiştir:
"hiçbir insana yan bakışı olmayan kimdi
kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile...
dönünce bütün gövdesiyle döndü
bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
bir bilinebilseydi
nedir veçhe..."
Kültür ve sanatın şehir İzmir yine bizleri büyüledi! Bu sanatsal eşi benzeri olmayan dans hareketlerini ne Milano'da, ne Paris'te, ne de Londra'da görebilirsiniz! 🤣
İsmet Özel'in, "Henry sen neden buradasın 1 - 2" ve "Waldo sen neden burada değilsin" kitaplarının, isimlerinin nereden geldiğini anlatan bölüm şu şekildedir;
Hepimizin evi yandığı hâlde senin evin yanmadığı için sevinirsen yalnız kendin kötü olmakla kalmaz hepimizi kötüleştirirsin. Evi yanmayan sen sevincine denk düşen bir şey yapar yapmaz bizlerin neler, ne kötülükler yapacağımızı bir düşün!
İsviçre bankalarında hesabımız yok. Buna rağmen zulme boyun eğmemeye kararlıyız. Bedeli ne olursa olsun Müslümanca yaşamanın haysiyetine talibiz. Müslümanca ölmek de bu dünyada edinebileceğimiz nimetin zirve noktasıdır." Cuma Mektupları 2'de geçiyor.
Şahsen moralimizin bozulmasını göze aldığımız an çok şeyin değişeceğine inanıyorum. Fakat kimse moralinin bozulmasını göze alamıyor. Hayatın amacı sanki "mutlu" olmakmış gibi hareket ediyoruz ve haliyle yaşadığımız şeyler sürekli bizi hayal kırıklığına uğratıyor.
İsmet Özel'in "Yahudi değilsem bile
bende Yahudalık da mı yok
Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?" dizeleri nereden geliyor?
Judas'ın (Yahuda) öpücüğü. Bu tabir dost görünüp ihanet eden kişiler için kullanılıyor.
Muallakta oluşumuz nasıl da ortak! Bir tarağın dişleri gibiyiz. Aynı spa (hatta aynı sopa) bağlıyız; ama en yakın çevremiz bomboş. Bu boşluk içinde iyi ve kötü oluyoruz., iyileştiriyor veya kötüleştiriyoruz...
Sobalı bir apartmanda oturuyorduk. Küllerin atılması gerekti. O da küfeyle kül taşıdı. Ben üniversite hocasıyım, demedi. "O, bize sözle anlatmazdı, hâl ile anlatırdı". Evin reisi olarak akşamları beklenirdi. O gelmeden yemek masasına oturmazdık...
Utanma, işini iyi yapmak ve başkalarına karşı sorumluluk taşımak demekti. Merak duygusu güçlüydü. Tecessüs anlamında bir merak değil, ulvî bir meraktı. İnsanı merak ediyordu. Kaç dil bildiğini sorduğumda, "Tek dil, Türkçe" demişti...
Bizim yönetici ağabey ''bize bir yol lâzım İsmet Bey'' diyor ve İsmet Özel de bu söze, ''sen yürürsen yol olur'' diye karşılık veriyor. Biz zaferden değil, seferden sorumluyuz. Biz istikamet üzere yürümemize devam edelim, orası elbet yol olacaktır.
Ayrıca yaş da fark etmiyor; her yaşta insan kendine yoldaş arıyor. Çünkü ne yürümenin sonu var ne de yalnızlığın. Kim istemez ki sırtını tereddüt etmeden dayayabileceği bir arkadaşının, yoldaşının olmasını?
Otobüs veya minibüsle gelip giderdi. Hiç bir zaman arabası olmadı, ehliyeti de yoktu. Yemekten sonra hepimiz kendi bulaşığımızı toplardık. Annem bulaşıkları yıkarken babam da kurulardı. O arada sohbet ederlerdi. Sonra kendisi Türk kahvesi yapar, annemle kahve faslında sohbet...
devam ederdi. Daha sonra da bizim yanımıza gelir Dede Korkut, Keloğlan masalları anlatırdı. Ancak ondan sonra masasına geçer kitap okur veya yazısını yazardı. Onun gece yarılarına kadar süren daktilo sesi bizi büyülerdi. O daktilo sesiyle büyüdük. "Utanma" duygusuna önem verirdi.
Uyumak için kitap okunmaz, tam tersi "uyanmak" için kitap okunur. Ayrıca kitap boş vakitte de okunmaz, kitap okumak için vakit ayrılır. "Kitap okumayı seviyorum" cümlesi duyduğum en saçma cümlelerden biri... Kitap okumak sevilecek bir fiil de değildir.
Kişi kendini kandırmaya son verdiği an adeta "level" atlıyor ve bu da herkese nasip olmuyor tabi. Zira bu kişinin kendiyle olan kavgasına bağlı bir şeydir.
III. Selim Han, Yenikapı Dergâhı şeyhi olan Ali Nutkî Dede'yi ziyarete gidiyor. Bir gün Ali Nutkî Dede'ye "bir isteğiniz var mı efendi hazretleri" diyor. "Var hünkârım, bir daha tekkeye gelmeyin" diyor. III. Selim Han "aman efendim bir kusur mu işledik?" diye soruyor...
En tehlikeli konuşma biçimi susarak yapılan olsa gerek. İsmet Özel şiirinde şöyle diyordu: "Susmak elbette zehirlidir ve rahatlık getirir yazıklanmak da..." Martin Heidegger'e kulak verecek olursak: "Susarak bir şey anlatmaya çalışan birinin muhakkak 'söyleyecek sözü' vardır".
Otobüste sıkış tıkış giderken her şeyi unutur, kitabını okurdu. Çantasında mutlaka üç kitap olurdu. Biri mutlaka sözlüktü. "Eline sözlük alıp ezberleyeceksin" derdi...
Ayrıca "İkna edilmişlerle yola çıkılmaz. Yola, inanmışlarla çıkılır" sözünü de hatırlatmak isterim. Hatırımda şöyle bir İspanyol atasözü de var; ''Yol diye bir şey yoktur, sen yürürsen olur." Bir de şu bilgiyi vereyim; İsmet Özel 60 yaşından sonra İspanyolca öğrenmiş biridir.
Şehid Halil Kantarcı ağabeyle oturuyoruz bir gün... Rahmetlinin Kapalıçarşı'da mı ne kuyumcu dükkanı vardı, bir hadiseye tanıklık etmiş onu anlatmıştı bize.
Damlatla gelin girmiş bir kuyumcuya, tabi gelinin annesi, ablası işte eltisi bilmem nesi falan var...
İsmet Özel yıllar önce bir tv programın da şöyle diyor: Gençlik yıllarımda André Gide'ten okuduğum bir cümle epey yol gösterici olmuştur: "Etkiden kaçanlar, bu soylu akrabalığa kendilerini layık görmeyenlerdir."
Okumaya tenezzül etmediğiniz, okusanız da çapınız olmadığı için idrak edemeyeceğiniz adamı utanmadan goygoyunuza meze ediyorsunuz. Azıcık haysiyet sahibi olan böyle soytarılık yapmaz.
"Kadınlara değer verilmiyor" mu, kadınlar kendilerine değer verilmesine razı mı?
İlk soruyu çok duydunuz, TV'de, sokakta, konferanslarda, gazetelerde dergilerde de okudunuz... İkinci soruyu da ben soruyorum; Kadınlar kendilerine değer verilmesine razı mı?
"Bedeli ne olursa olsun Müslümanca yaşamanın haysiyetine talibiz. Müslümanca ölmek de bu dünyada edinebileceğimiz nimetin zirve noktasıdır." Cuma Mektupları 2'de geçiyor.
Gençlik yıllarımda epey yankı uyandırmış, ününü kullanılan müzikle de pekiştiren bir filmdi Kwai Köprüsü. Japonlar esir aldıkları müttefik askerlerine Kwai Nehri üzerinde bir köprü inşa ettirmek istiyorlar, önce direnen batılı askerler sonunda kendi aralarında çıkan tartışmayı...
Telefonumun arka planında yıllardır bu asker var: üstü başı perişan olan, muhtemelen Balkan Savaşı'ndan dönem Türk askeri. Arkada ise kahvehanede keyifle nargilesini tüttüren "adam"lar. Ne zaman umudumun tükendiğini hissetsem bu askeri düşünürüm...
"Bir takım insanlar derler ki: "Ezan Türkçe okunsun" ya da "insanlar namazda kendi ana dillerinde sureleri söylesinler..." Bunları söyleyen insanlar ne kulağı ezanda olan insanlardır ne de namaz kılan insanlardır..."
İsmet ÖZEL
İsmet Özel'in bir kitabında geçen şöyle bir soru var; "Büyük bir sevap uğruna küçük küçük birçok günahı göze almak Müslümanca bir tutum mudur?"
Herkes öncelikle kendi içinde cevaplamalı bu soruyu.