Yedi yıl aradan sonra ikinci şiir kitabım "Her Şey Geçtiğinde" Ebabil Yayınları'ndan çıktı. Kitabın basılmasında emeği geçen Osman Özbahçe'ye, destek veren dostlarıma ve kapak çalışması için Hakan Şarkdemir'e çok teşekkür ederim.
İsmail Karakurt'un günlüklerini okuyorum Hece'de. Sâmiha Ayverdi'ye ait çok güzel bir cümleyi paylaşmış: "Bir elma ağacı elmayı veriyor. Ama onun içine yeni bir elmayı büyütecek çekirdeğini de koyuyor. Eğitim böyle olmalı..." Bugün okullar açıldı ya. Ne güzel denk geldi.
Füruzan'ın "parasız yatılı"da 'münip bey'in günlüğü' isimli öyküsü vardır. Çok güzeldir. Taşraya tayini çıkmış bir memurun günlüğüdür. Öykünün sonu şu günlerimize ne kadar da benziyor:
Behçet Necatigil Hüsrev Hatemi'ye şöyle demiş; "Biz yıllardır, şiirin sözle yapılan bir sanat olduğunu unutmuş, ilham beklemişiz. Artık ben ilhamın şart olmadığını görerek, inşaat olayına geçtim. Her gün bir şiir inşaatına başlıyor ve bitiriyorum." "Eriyen Mumlar"
Zannedip özendiğimiz hayatlar, uzaktan bakıp içlendiğimiz. Oysa öyle değil diyorlar öyle değil. Sıradanlığın eğlencesindeyiz. Görünen ne kadar gerçek. Perdelerimiz yırtıldı, pencerelerimiz söküldü, kapılarımız kırıldı. Sen başkalarının hayatına özenme. Sır ol. Sır güzeldir.
- Ne öğretmenisin?
- Tarih öğretmeniyim.
- Lisede ben tarihi çok severdim ama hep kalırdım dersten.
- Genelde tarih dersini sevmezler abi.
- Yok severdim ben ama hani insan çok sever de ulaşamaz ya öyle. (Otobüs hatırası)
Hüseyin Cöntürk bir yazısında şöyle bir karşılaştırma yapar;"Öykü dediğiniz, insanı, okumaya başlarken yakalamalı.Şiir ise sonuna doğru.Sonuna doğru yakalamalı ki bir daha okuyasınız şiiri.Ama öykü öyle değil.İki kez arka arkaya okunmaz.İlk ele alınınca sarmazsa insanı bırakır."
Sezai Karakoç'un İstanbul üzerine yazdığı şu notlar çok etkileyici. Karakoç artık İstanbul'a ulaşmıştır. İstanbul'un son ve en güzel durağı Şehzadebaşı'dır, dedim kendi kendime bu satırları okuyunca.
"Hakan Şarkdemir'in (Oku, sen bir barkod tabancası değilsin...) mısraı, ilk vahiyden referans alarak binlerce yıl sonrasının tanımsız kimliklerine ve mekanik soğukluğuna dair bir uyarı yaparken okuru âdeta sarsmaktadır." Zeynep Arkan~ Hece 278
"Kışın, ilkbahar beni kurtaracak diye düşünüyorum, ilkbaharda yaz beni kurtaracak diye düşünüyorum ve yazın sonbahar diye ve sonbaharda kış diye, hep aynı şey, bir mevsimden ötekine umutlanıyorum." Eski Ustalar
Bana göre, Ciğerdelen'i en iyi anlatan mısra kitapta geçiyor: "Âşık oldur kendi kendin kaynata" Safiye Erol'un Leylâk Mevsimi kitabının mukaddimesinde Selim İleri şöyle diyor; "Edebiyatımızın -öyle sanıyorum ki- en gözden ırak romancısı Safiye Erol'dur."
"Şiirin neden edebiyatın ana kaynağı sayıldığı kolayca anlaşılıyor: hile, yalan, kaçamak kaldırmıyor şiir, dikişleri hemen görünüyor; sığındığı dünya görüşü de onu elinden tutmaya yeltenmiyor." Tomris Uyar~ Gündökümü
Platonov okuyordum. Son üç kitabı kalmıştı bitirmeye. Erteledim. Gözüm Vincent'e takılıp kalıyordu. Dün elime aldım. Yarısındayım. Kelimeleri de resimleri gibi çok güçlü çok içli.
"Sözcüklere gerek kalmadan beni anlayacaklarını sandım." sayfa 68
İzleyenler hatırlayacaktır: "Ağaçlar bu fındık ağacı. Şu kızılağaç.. Hiçbirinin acelesi yok. Oysa biz etrafta koşturup, yaygara koparıyoruz ve sıradanlığımızı haykırıyoruz. Çünkü iç doğamıza güvenmiyoruz. Sürekli şüphe içindeyiz ve telaşlıyız.Durup düşünmeye zamanımız yok." Ayna
"kimseye kendi kafa karışıklığımdan başka vaat edebileceğim bir şeyim yoktu." jack kerouac'ın bu cümlesine rastladım. "yolda" ve "tristessa" kitaplarını aldım.
Ağaçları görünce daha içten, daha derinden duygulanıyordum. Her ağacın tek başına yaşadığını, kendi özel biçimi, kendine özgü gölgesi olduğunu görüyordum. Her biri dayanmak, toprağa sıkıca tutunmak zorundaydı, bu yüzden de her birinin kendine has duruşu, özel yaraları vardı. H.H
Geçen pazar çarşıda yürüyüş yaparken liseden arkadaşımın ilgilendiği bir kitap kafeye girdim. Biraz oturduktan sonra kitapları incelemeye başladım. Dönüp dolaşıp bu kitaba elim gitti hep. Aldığım gibi okumaya başladım. Altmış sahife okumuşum. İçime dolan bir ferahlık.