faik_tanrikulu Profile Banner
Faik Tanrikulu Profile
Faik Tanrikulu

@faik_tanrikulu

Followers
2K
Following
5K
Statuses
5K

Doç.Dr. Siyaset Bilimi @univienna Rektör Danışmanı @universityyalova , @stargazete Yazarı✍️

İstanbul,Frankfurt,Vienna
Joined December 2010
Don't wanna be here? Send us removal request.
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
6 days
Trump, İsrail ve Filistin: Yeni Bir Göç Planı mı? 👉 Bölgedeki son gelişmeleri ve analizimi Star Gazetesi’ndeki yazımda okuyabilirsiniz! 📌 ABD Başkanı Donald Trump’ın ateşkes sonrası İsrail’e verdiği vaatler netleşmeye başladı. 🔹 Silah ambargosunu kaldırması ve Netanyahu’yu 4 Şubat’ta Washington’da ağırlayacak olması, İsrail’e desteğinin açık bir göstergesi. 📌 Gazze'deki Filistinlilerin zorla göç ettirilmesi iddiaları gündemde. 🔹 Trump yönetiminin, Gazze’deki Filistinlilerin Ürdün ve Mısır’a yönlendirilmesini öngören bir plan üzerinde çalıştığı ileri sürülüyor. 🔹 İsrail’in uzun vadeli hedefiyle örtüşen bu girişim, bölgesel dengeleri sarsabilir. 📌 Tarihten Ders Almak Gerekir 🔹 1948’den bu yana İsrail’in genişleyen sınırları ve Filistinlilerin sistematik baskı altına alınması, bu sürecin bir parçası. 🔹 7 Ekim sonrası sızdırılan İsrail İstihbarat raporu, Gazze’deki 2.3 milyon Filistinlinin Sina Yarımadası’na zorla göç ettirilmesini öneriyordu. 🔹 Hamas ve Ürdün bu planı kesin bir dille reddetti. 📌 İsrail’in Politikaları: Demografik Yapıyı Değiştirme Hamlesi mi? 🔹 İsrail, İnşaat ve Planlama Yasası ile Filistinlilerin yaşam alanlarını daraltıyor, inşaat ruhsatlarının %95’ini reddediyor. 🔹 Filistinliler ya ruhsatsız yapı inşa etmeye zorlanıyor ya da Kudüs ve çevresinden ayrılmak zorunda kalıyor. 📌 Uluslararası Hukuk Açısından 🔹 1949 Cenevre Sözleşmesi ve Lahey Sözleşmeleri zorla göç ettirmeyi yasaklıyor. Ancak, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki uygulamaları bu kuralları ihlal ediyor. 📌 Bölgesel Kriz Derinleşiyor 🔹 Ürdün ve Mısır, yeni bir Filistinli göç dalgasını kabul etmeyeceklerini açıkça belirtti. 🔹 İsrail’in Filistinlileri zorla göçe yönlendirme girişimi, insani bir felaket yaratabilir. 👉 Bölgedeki son gelişmeleri ve analizimi Star Gazetesi’ndeki yazımda okuyabilirsiniz! 📖 #Gazze #Trump #İsrail #Filistin #Ortadoğu
@stargazete
Star Gazetesi 🇹🇷
11 days
"Trump'ın göç planı" @faik_tanrikulu yazdı...
0
3
3
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
1 hour
Trump’tan korkunç kararlar; SON DAKİKA: 🇺🇲🇿🇦 ABD Başkanı Trump şimdi Güney Afrika'ya saldırıyor ve ülkeye yapılan tüm yardımı resmen kesti "Güney Afrika topraklara el koyuyor ve belirli insan sınıflarına ÇOK KÖTÜ davranıyor. Radikal Sol Medya'nın pek bahsetmek istemediği kötü bir durum. Herkesin görebileceği şekilde büyük bir İnsan Hakları İHLALLERİ yaşanıyor. Amerika Birleşik Devletleri buna izin vermeyecek - Biz harekete geçeceğiz. Ayrıca, bu nedenle, Güney Afrika'ya olan tüm yardımları başka bir duyuruya kadar keseceğim!" diye yazdı Trump. Hatırlatmak isteriz ki, Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'e dava açan ülkedir.
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
10 hours
📢 Almanya’da Emekliler ve Seçimler: En Önemli Seçmen Grubu Almanya’da 22 milyon emekli var ve bu sayı her geçen yıl artıyor. 60 yaş üstü seçmenler toplam seçmenlerin %40’ını oluşturuyor ve seçimlerin kaderini belirleme gücüne sahipler. Peki, siyasi partiler onlara nasıl hitap ediyor? 🔹 Partilerin Emeklilere Yönelik Vaatleri SPD & Yeşiller: Emekli maaşlarını %48 seviyesinde tutmayı hedefliyor. CDU & CSU: "Stabil bir emeklilik sistemi" vaat ediyor. FDP: Hisse senedi bazlı bir emeklilik reformuyla fonları büyütmeyi planlıyor. Die Linke: Emeklilik maaşlarını %53 seviyesine çıkarmayı öneriyor. AfD: Uzun vadede emekli maaşlarının net gelirin %70’ine ulaşmasını istiyor. 🔹 Ekonomik Güvence mi, Sosyal Refah mı? Emeklilikle ilgili vaatler genellikle finansal destek üzerine yoğunlaşsa da partiler sosyal konulara da odaklanıyor: ✅ CDU: Yaşlılara yönelik ayrımcılığa karşı politikalar geliştirme sözü veriyor. ✅ SPD: Yaşlıların yalnızlık sorununu ele almayı hedefliyor. ✅ Yeşiller: Sağlık hizmetlerine daha fazla erişim sağlamayı vadediyor. 🔹 Emekliler Ne Kadar Etkileniyor? Emekli çiftlerle yapılan görüşmelerde, birçok kişi geçmişten farklı olarak oy tercihlerinde ekonomik istikrarı önceliklendiriyor. 📌 1960'larda yükselen ekonomik büyüme ve altyapı yatırımlarıyla emekli olan nesil, bugünkü ekonomik belirsizliklerden endişeli. 📌 Birçok emekli, özellikle artan yaşam maliyetleri ve sağlık harcamalarındaki yükseliş nedeniyle ekonomik vaatlere daha duyarlı. 🔹 Enflasyonun Emekliler Üzerindeki Etkisi Son yıllarda artan fiyatlar özellikle düşük ve orta gelirli emeklileri zorluyor. 2024’te Almanya’da enflasyon %2 seviyesinin üzerinde seyretmeye devam etti. Günlük tüketim ürünleri, restoran fiyatları ve kira maliyetleri önemli ölçüde arttı. 🔹 Emekliler Hangi Partilere Yöneliyor? 📊 60 yaş ve üstü seçmenlerin büyük bir kısmı CDU/CSU ve SPD'yi tercih ediyor. Ancak, artan ekonomik kaygılar AfD’nin ve yeni oluşumların bu yaş grubunda da oylarını artırmasına neden olabilir. 🔹 Sonuç: Seçimlerin Belirleyici Gücü Emekliler Her parti, seçimlerde emeklilerin desteğini kazanmak için mücadele veriyor. Emeklilik maaşları, sağlık hizmetleri ve yaşam maliyetleri gibi konular, seçim kampanyalarının en kritik başlıklarından biri olmaya devam edecek. #Almanya #Seçimler #Emeklilik #Ekonomi #Siyaset
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
10 hours
📢 Almanya'da Enflasyon: Yükselen Fiyatlar ve Siyasi Yansımaları Almanya'da enflasyon son yıllarda hane halkını ve siyasi dengeleri doğrudan etkiliyor. Gıda fiyatlarından ulaşım ve kira giderlerine kadar her alanda hissedilen pahalılık, seçmen davranışlarını da şekillendiriyor. 🔹 Bundestag Kantin Fiyatları: Enflasyonun Küçük Bir Yansıması 2021'de 3,90 € olan Maultaschen (Alman mantısı) yemeği, bugün 6,12 €'ya çıktı (+%57). Aynı dönemde gıda fiyatları genel olarak %30 arttı. 🔹 Almanların En Büyük Endişesi: Pahalılık Ipsos anketine göre, Almanların %30’u en büyük sorun olarak enflasyonu görüyor. Bu durum, popülist söylemlerin de güç kazanmasına neden oluyor. 🔹 Öngörüler Ters Çıktı: Kalıcı Enflasyon Başlangıçta geçici olduğu düşünülen enflasyon, Ukrayna savaşı sonrası hız kazandı: 📌 2022: %6,9 📌 2023: %5,9 📌 2024: Hâlâ %2’nin üzerinde 🔹 "Cheapflation" Krizi: Dar Gelirliler Daha Fazla Etkilendi Özellikle süpermarketlerin kendi markalarına ve uygun fiyatlı ürünlere olan talep arttı. Ancak bu ürünlerdeki fiyat artışı, premium ürünlerden daha yüksek oldu. 🔹 Hangi Ürünler En Fazla Zamlandı? 📈 Doğalgaz: +%81,6 📈 Patates: +%29,2 📈 Ekmek: +%26,3 📈 Restoran ve kafe hizmetleri: +%18,7 📉 Cep telefonu ve TV fiyatları ise düştü. 🔹 Düşen Alım Gücü ve Seçmen Tercihleri Enflasyon, orta ve düşük gelirli seçmenleri siyasi uçlara yönlendirme riski taşıyor. IfW (Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü) araştırmasına göre, %10’luk bir enflasyon artışı popülist partilere desteği ortalama %2,8 artırıyor. 🔹 Siyasi Partilerin Çözüm Önerileri 🔵 SPD: Enerji fiyatlarını düşürme ve temel gıdalarda KDV indirimi 🔵 CDU: Vergi yükünü hafifletme 🟡 FDP: Emeklilik reformu ve vergi muafiyetleri 🟢 Yeşiller: Daha yüksek asgari ücret 🔴 AfD: Tarım ürünlerinde "piyasa fiyatlandırması" 🔹 Ekonomik Güven Krizi 📉 2021'e kıyasla reel gelirler %2 düştü. 📉 Almanların %50’si, 10 yıl içinde ekonomik olarak daha iyi bir noktada olacağına inanmıyor. 🔹 Trump ve Almanya İçin Yeni Risk: Ticaret Savaşları ABD ile AB arasındaki olası bir gümrük tarifesi savaşı, fiyatları yeniden artırabilir. Bundesbank Başkanı Joachim Nagel uyarıyor: "Gümrük vergileri enflasyonu yeniden körükleyebilir." Almanlar, yüksek fiyatlara karşı yaratıcı çözümler üretmeye çalışıyor. Günlük harcamalar için düşük fiyatlı ürünler tercih edilirken, özel günlerde daha kaliteli ürünlere yönelim var. Ancak bu "yeni alışveriş dengesi", enflasyonun toplumda ne denli köklü bir değişim yarattığını gösteriyor. #Almanya #Enflasyon #Ekonomi #Siyaset #Avrupa
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
11 hours
Clemens Meyer: Karl May, Winnetou ve Almanya’nın Geçmişi Üzerinden Günümüz Siyasetine Dair Çarpıcı Açıklamalar Clemens Meyer, çağdaş Alman edebiyatının en keskin ve cesur kalemlerinden biri olarak, romanlarında Doğu Almanya’nın kaybedenlerini, sosyal adaletsizliği, savaşın izlerini ve aşırı sağın yükselişini işliyor. Son romanı Die Projektoren (Projektörler), Karl May’ın Alman kimliği üzerindeki etkisini, Winnetou karakterinin ideallerini ve Avrupa’daki politik çalkantıları derinlemesine ele alıyor. Winnetou Gerçekten Bir Alman mı? Meyer’e göre Winnetou, ahlaki üstünlüğü olan ama bunu gösterişle sergilemeyen, özgürlüğüne düşkün ve kolektif bir yaşamı benimseyen bir karakter. Ancak klasik bir Alman figürü olup olmadığı konusunda kuşkulu. Almanlar sahip oldukları değerleri göstermekten çekinmezken, Winnetou bunu sessizce yaşar. Alman toplumunda mülkiyet kutsanırken, Winnetou Apachilerin altınlarını paylaşmayı tercih eder. Alman siyasetinde liderler çoğu zaman laf kalabalığı yaparken, Winnetou genellikle sessizdir ama kararlı bir duruş sergiler. Meyer’e göre Winnetou, Almanların olmak istediği ama hiçbir zaman tam anlamıyla olamadığı bir figür. Winnetou ve Savaş: Jürgen Habermas’ın Vahşi Batı Versiyonu mu? Meyer, Winnetou’yu bir tür Jürgen Habermas olarak tanımlıyor: Barışı savunan ama gerektiğinde savaşan, Kolonistlerle diplomasi yapmaya çalışan ama ihaneti affetmeyen bir lider, Şiddetten kaçınmaya çalışan ama gerektiğinde savaşan bir figür. Meyer, Winnetou’nun günümüz politik dünyasında olsaydı ne yapacağını da tartışıyor. Putin’le masaya oturmazdı! Meyer’e göre, Winnetou "çift dilli konuşan" bir lider olarak gördüğü Putin’in gerçek niyetlerini hemen anlardı ve ona asla güvenmezdi. Meyer: “Winnetou Putin’le pazarlık yapmazdı. Eğer gerekirse savaşırdı ama barışın mümkün olduğu her durumda önce diplomasiyi zorunlu kılardı.” Doğu Almanya, Putin ve Şiddet Döngüsü Meyer, Doğu Almanya’nın Moskova’ya olan tarihsel bağımlılığının hâlâ sürdüğünü ve birçok kişinin Putin’e sempati duyduğunu söylüyor. Ona göre bu, Stalinizmin izlerinin hâlâ silinmediğinin bir kanıtı. Meyer: “Doğu Alman sosyalizmi Moskova’ya bağımlıydı. Bu, bugüne kadar bilinçaltında yaşamaya devam ediyor.” Putin’e karşı yumuşak politika isteyen Doğu Almanlar, SSCB’nin baskısını unutmuş görünüyor. Alman siyasetinde Doğu-Batı ayrımının Putin meselesi üzerinden yeniden su yüzüne çıktığını düşünüyor. Meyer’e göre, Doğu Almanya’daki birçok insan için Moskova bir zamanlar düşman gibi algılansa da, aynı zamanda “baba figürü” olarak da görüldü ve bu psikolojik bağ henüz tam anlamıyla kopmadı. Wolfgang Hilbig’in dediği gibi: “Biz hepimiz Stalinizmin çocuklarıyız.” Pazifist mi, Dövüşçü mü? Meyer, gençliğinde şiddetle iç içe büyüdüğünü, bıçaklı kavgalara karıştığını ve hastanelik olduğunu anlatıyor. Ancak şimdi, şiddetin insan doğasında kaçınılmaz olduğuna inanmasına rağmen, barış umudunu kaybetmediğini söylüyor. Gençliğinde dövüş sporlarıyla ilgilendiğini, ancak fiziksel şiddetin toplumun derin bir sorunu olduğunu vurguluyor. Geçmişinde bıçaklı saldırılara uğradığını ve bu deneyimlerin onu yazmaya ittiğini belirtiyor. Şiddeti anlamaya ve anlatmaya çalıştığını, ancak onu meşrulaştırmadığını ifade ediyor. Meyer’in şiddetle ilgili en çarpıcı tespiti ise şu: "İnsan türü savaşmadan var olamaz. Eğer evrim savaşsız bir gelecek yaratacaksa, henüz o noktaya gelmedik." Karl May, Almanya’nın Kimlik Arayışı ve Meyer’in Eleştirileri Clemens Meyer, Alman kimliğinin tarihsel olarak sürekli değişim içinde olduğunu ve bugün hala belirsizliklerle dolu olduğunu düşünüyor. Ona göre Almanya, geçmişiyle hesaplaşmaya çalışırken bile bazen nostaljik anlatılarla kendini kandırıyor. Karl May’ın yarattığı Winnetou karakteri, Alman kimliğini anlamak için bir metafor olarak kullanılabilir mi? Almanya bugün hâlâ bir kimlik arayışında mı? Alman entelektüel dünyasında Meyer gibi yazarlar, bu sorulara sert ama önemli cevaplar veriyor. Clemens Meyer’in analizleri, Almanya’nın geçmişiyle bugünü arasında kurduğu bağlar ve Winnetou gibi bir karakter üzerinden yaptığı siyasi ve kültürel eleştiriler, günümüz Avrupa’sının tartışmalı konularına ışık tutuyor. #Almanya #KarlMay #Winnetou #DoğuAlmanya #Putin #ClemensMeyer
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
11 hours
📢 Almanya’da Göç ve Sosyal Politikalar: Yeni Dönemin Zorlukları Almanya, son 20 yılda göç yasalarını sürekli güncelleyerek hem nitelikli iş gücünü çekmeye hem de düzensiz göçü kontrol altına almaya çalıştı. Ancak artan göç, yaşlanan nüfus ve sosyal güvenlik sistemlerindeki baskılar, yeni hükümetin karşısına büyük zorluklar çıkarıyor. Almanya’nın Göç Politikaları: 20 Yıl Sonra Nereye Geldik? 2005 Göç Yasası, Almanya’nın göçmen işçileri daha iyi yönetmesini sağlamayı amaçlıyordu. O zamandan bu yana yabancı nüfus %9’dan %16’ya yükseldi. Son yıllarda artan sığınmacı sayısı, kamuoyunda göç politikalarına yönelik tepkileri büyüttü. Göç politikalarının istikrarsızlığı sebebiyle, 20 yılda 114 kez değişiklik yapıldı. Mevcut Sorunlar Düzensiz göçün kontrol edilememesi: Avrupa’ya ulaşmak için tehlikeli yolları kullanan göçmenlerin sayısı artıyor. Entegrasyon ve sosyal gerginlikler: Göçmenlerin işgücü piyasasına entegrasyonu yavaş ilerliyor. Çalışma izinleri ve bürokratik engeller: Nitelikli işçilerin Almanya’ya geliş süreci karmaşık ve uzun sürüyor. Çözüm Önerileri Düzensiz göçü azaltmak için üçüncü ülkelerle anlaşmalar yapılmalı. Nitelikli iş gücünün Almanya’ya geliş süreci hızlandırılmalı. İşverenler ve hükümet arasında daha güçlü koordinasyon sağlanmalı. Entegrasyon politikaları güçlendirilmeli. Göçmenlerin dil öğrenimi ve mesleki becerileri artırılmalı. Almanya’nın Demografik Krizi: Yaşlanan Nüfus ve Sosyal Güvenlik Açmazı Almanya’nın ekonomik sürdürülebilirliği için göçmen iş gücü kadar sosyal güvenlik sistemlerini de reforme etmesi gerekiyor. 2035’e kadar 7 milyon kişi emekli olacak, ancak mevcut sistem bu yükü kaldırmakta zorlanıyor. Sosyal Güvenlik Sistemindeki Riskler Emeklilik Sistemi: 2028’de emeklilik katkı paylarının %19,9’a çıkması bekleniyor. Sağlık ve Bakım Sistemi: Artan yaşlı nüfus, sağlık hizmetlerine olan ihtiyacı artırıyor. Bütçe Açıkları: Artan sosyal yardımlar, kamu bütçesi üzerinde büyük bir yük oluşturuyor. Reform Önerileri Emeklilik yaşının kademeli olarak artırılması. Özel yatırım fonları ve hisse senedi bazlı emeklilik modellerinin teşvik edilmesi. Kadınlar, yaşlılar ve göçmenler için daha fazla iş fırsatı yaratılması. Sosyal yardımların yeniden yapılandırılması. Çalışanları teşvik edecek bir sosyal yardım modeli geliştirilmeli. Sonuç: Almanya İçin Zor Bir Dönem Başlıyor Yeni hükümetin hem göç politikalarını dengeleyerek hem de sosyal güvenlik reformları yaparak ülkenin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlaması gerekiyor. Bu, büyük toplumsal tartışmaları ve siyasi uzlaşıyı gerektiren bir süreç olacak. 🔹 Sizce Almanya bu krizleri aşabilecek mi? #Almanya #Göç #SosyalPolitika #Ekonomi #İşgücü #Entegrasyon
Tweet media one
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
11 hours
Ayrıca, filizlenen orta sınıfların Avrupa seyahatleri ve yeni gösterişçi tüketim alışkanlıkları Avrupa ile ticareti artırmıştı. Böylece 1870’lere gelindiğinde, çeşitli sebeplerle eski kapitülasyonlar Avrupalı güçler tarafından ekonomik, hukuki ve siyasal ayrıcalıklarını artırmak ve Osmanlı Devleti’ne baskı yapmak için kullanılan araçlar haline gelmişti.
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
12 hours
RT @faik_tanrikulu: 📌 Francis Fukuyama: Trump’ın Zaferi ABD İçin Ne Anlama Geliyor? 📅 8 Kasım 2024 tarihli Financial Times makalesinde, Fr…
0
1
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
14 hours
SON DAKİKA: 🇺🇸🇷🇺 Trump ve Putin telefon görüşmesi yaptı ABD Başkanı Donald Trump, New York Post'a verdiği özel röportajda, Ukrayna'daki ateşkes konusunda Vladimir Putin ile telefonda görüştüğünü söyledi. Görüşmelerden öne çıkan noktalar: – Trump, Rus liderin Ukrayna'daki çatışmada 'insanların ölmesinin durmasını istediğini' söyledi; ABD Başkanı, Rusya ve ABD liderlerinin kaç kez görüştüğünü soran bir soruya, "Söylemek istemiyorum" yanıtını verdi; – Vladimir Putin, savaş meydanında askerlerin ölmesini “gerçekten önemsiyor”; – “Selefi Biden’ın aksine Putin’le her zaman iyi ilişkilerim oldu”; - Trump, "Biden ülkemiz için bir utançtı. Tam bir utanç." dedi. – Donald Trump savaşı sona erdirmek için özel bir planı olduğunu söyledi; - "Umarım bu çabuk biter. İnsanlar her gün ölüyor. Ukrayna'daki bu savaş çok korkunç. Bu lanet savaşın bitmesini istiyorum," dedi ABD başkanı bir röportajında; — Trump, Air Force One'daki ofisinde kendisine katılan Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz'a hitaben şunları söyledi: "Bu toplantıları başlatalım. Buluşmak istiyorlar. Her gün insanlar ölüyor. Genç, güzel askerler öldürülüyor. Oğullarım gibi genç adamlar. Her iki tarafta da. Savaş alanının her yerinde."
Tweet media one
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
15 hours
Almanya’da İş Gücü Krizi: Göçmen İşçiler Çözüm Olabilir mi? Almanya, hızla yaşlanan nüfusu ve azalan iş gücü nedeniyle önemli bir demografik krizle karşı karşıya. Ülkede 2035 yılına kadar yaklaşık 7 milyon kişi emekliye ayrılacak, ancak iş gücüne katılan genç nüfus bu açığı kapatmaya yetmeyecek. Ekonomik büyümenin sürdürülebilmesi ve sağlık, bakım, sanayi gibi sektörlerin ayakta kalabilmesi için Almanya’nın her yıl en az 400.000 göçmeni iş gücüne dahil etmesi gerekiyor. 🔹 İşgücü Açığının Sebepleri Neler? ✔️ Yaşlanan Nüfus: Almanya, Avrupa’nın en yaşlı ülkelerinden biri ve doğum oranları yetersiz olduğu için nüfus hızla yaşlanıyor. ✔️ Düşük İş Gücü Katılımı: Kadınlar ve yaşlı bireyler arasında iş gücüne katılım oranı düşük. ✔️ Beyin Göçü: Yüksek vergiler ve yaşam maliyetleri nedeniyle bazı nitelikli Almanlar yurt dışına taşınıyor. ✔️ Sanayi ve Teknoloji Alanındaki Değişimler: Dijitalleşme ve otomasyon, yeni beceriler gerektiriyor, ancak birçok çalışan bu dönüşüme ayak uyduramıyor. 💡 Çözüm: Yabancı İş Gücüne Daha Fazla Kapı Açmak Almanya, iş gücü açığını kapatabilmek için nitelikli göçmen işçilere daha fazla alan açmayı hedefliyor. Ancak göçmen iş gücünün entegrasyonu konusunda bürokratik engeller ve toplumsal tepkiler gibi çeşitli zorluklar bulunuyor. 🔻 Almanya’nın Göçmen İşçi Politikalarında Karşılaştığı Sorunlar ❌ Uzun Bürokratik Süreçler: Yabancı işçilerin çalışma izni alması ve diplomalarının tanınması uzun zaman alıyor. ❌ Entegrasyon Problemleri: Kültürel ve dilsel bariyerler nedeniyle göçmenler iş yerlerinde ve sosyal hayatta zorlanıyor. ❌ Düşük Ücretler ve Çalışma Koşulları: Bazı işverenler göçmen işçilere daha düşük ücretler veriyor, kötü çalışma koşulları sunuyor. ❌ Toplumsal Direnç: Aşırı sağ ve popülist söylemler, göçmen işçilere karşı toplumda olumsuz bir algının oluşmasına neden oluyor. 🟢 Wittenberg Modeli: Almanya’nın Göçmen İşçi Entegrasyonundaki Başarı Örneği Her ne kadar Almanya’nın genelinde göçmen iş gücünün entegrasyonu konusunda zorluklar yaşansa da Wittenberg şehri başarılı bir model oluşturdu. 📍 Wittenberg’de Göçmen İşçilerin Entegrasyonu Nasıl Sağlandı? ✅ Özel Hazırlık Programı: El Salvador’dan gelen göçmen işçiler, Almanya’daki sağlık sektörüne kazandırılmadan önce iki yıl boyunca Goethe Enstitüsü’nde Almanca eğitimi aldı. ✅ İşverenlerin Desteği: Çalışanların konaklama, vize işlemleri ve sosyal entegrasyonu işverenler tarafından desteklendi. ✅ Kültürel Uyum Programları: Göçmenlerin toplumla bütünleşebilmesi için yerel halkla dil kursları ve kültürel etkinlikler düzenlendi. ✅ Kapsayıcı Çalışma Ortamı: İşyerlerinde adil ücretlendirme ve uygun çalışma koşulları sağlandı. Sonuç: Wittenberg’de başlatılan program kapsamında gelen 30’dan fazla sağlık çalışanı burada kalmaya karar verdi. Yüksek maaşlar, iyi çalışma koşulları ve güçlü sosyal destek sayesinde bu model, Almanya’nın diğer bölgelerine de ilham verebilir. Almanya’nın Geleceği: Göçmen İşçi Politikalarını Geliştirmek Zorunda Almanya’nın ekonomik ve demografik sürdürülebilirliği için göçmen işçilere olan ihtiyacı giderek artıyor. Ancak mevcut bürokratik engeller, entegrasyon zorlukları ve toplumsal tepkiler aşılmadan bu açığın kapanması mümkün görünmüyor. Daha esnek göç yasaları, hızlandırılmış çalışma izinleri, uygun ücretler ve güçlü entegrasyon politikaları bu sürecin başarılı olmasını sağlayabilir. 🔹 Sizce Almanya iş gücü açığını kapatmak için göçmen işçilere daha fazla kapı açmalı mı? #Almanya #Göçmenİşçiler #İşgücüKrizi #Ekonomi #Demografi #İstihdam #Entegrasyon
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
15 hours
Tarihin Dönüm Noktaları: 1989’dan 2025’e Dünya Siyasetinin Büyük Dönüşümü 🌍🔍 Dünyaca ünlü tarihçi Timothy Garton Ash, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından (1989) Ukrayna Savaşı’na (2022) kadar geçen süreci iki ayrı dönem olarak değerlendiriyor. 1989-2025 arasındaki çeyrek yüzyıllık süreç, liberal düzenin yükselişi ve çöküşü arasındaki sert dönüşümleri içeriyor. 🔹 1. DÖNEM (1989-2008): LİBERAL DÜZENİN YÜKSELİŞİ ✅ Soğuk Savaş’ın Sonu (1989): Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü, liberal demokrasinin zaferi olarak görüldü. ✅ Küreselleşme ve Ekonomik Büyüme: Avrupa Birliği genişledi, Çin ekonomik dev haline geldi, ABD küresel lider olarak konumunu pekiştirdi. ✅ Tek Kutuplu Dünya Düzeni: ABD, Irak (1991) ve Kosova (1999) gibi müdahalelerle küresel güvenliği sağlama rolünü üstlendi. ✅ İyimserlik Dönemi: Soğuk Savaş sonrası, liberal demokrasinin dünya çapında yayılacağına inanıldı. 🔹 2. DÖNEM (2008-2025): KRİZLER VE GERİLEME 🛑 2008 Küresel Finans Krizi: Küresel kapitalizme ve neoliberal ekonomi modeline duyulan güven sarsıldı. İşsizlik arttı, ekonomik eşitsizlikler büyüdü. 🛑 Rusya’nın Gürcistan’ı İşgali (2008): Avrupa’da ilk kez savaş tekrar geri döndü. Bu olay, 2014 Kırım işgali ve 2022 Ukrayna Savaşı’nın habercisi oldu. 🛑 Popülizmin Yükselişi: Küreselleşme karşıtı hareketler ve ekonomik krizler, Trump (ABD), Putin (Rusya), Bolsonaro (Brezilya), Modi (Hindistan) ve Erdoğan (Türkiye) gibi liderlerin yükselişini sağladı. 🛑 Avrupa’daki Dağınıklık: Brexit ile İngiltere AB’den ayrıldı (2016), Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde otoriterleşme arttı. 🛑 ABD’nin Zayıflayan Liderliği: Irak işgali (2003) ve Afganistan’dan çekilme (2021) gibi olaylar, ABD’nin küresel liderliğini tartışmalı hale getirdi. 🔹 MERKEL’İN MİRASINA ELEŞTİRİLER 📉 Garton Ash, Almanya’nın Rusya ve Çin’e aşırı bağımlı hale gelmesini Merkel’in büyük hatalarından biri olarak görüyor. 📉 Ukrayna politikasındaki yetersizlikler, Avrupa’daki güvenlik açığını derinleştirdi. 📉 Macaristan ve Polonya’daki demokratik gerilemelere karşı Almanya’nın pasif kalması, Avrupa’da otoriterleşmeye göz yumulduğu eleştirilerini artırdı. 🔹 ÇİN VE RUSYA: YENİ OTORİTER DÜZEN 🚨 Putin’in 25 Yıllık Yönetimi: 2000 yılında iktidara gelen Putin, Rusya’yı adım adım Batı karşıtı bir otoriter devlete dönüştürdü. 🚨 Xi Jinping ve Çin’in Yükselişi: 2012’de iktidara gelen Xi, Çin’in küresel düzeni yeniden şekillendirmesi için agresif adımlar attı. 🚨 ABD-Çin Ticaret Savaşı: Küresel tedarik zincirleri ve ekonomi, Çin ve ABD arasındaki gerilim nedeniyle büyük değişime uğradı. 🔹 GELECEĞE DAİR KAYGILAR ❗ İklim Krizi: Küresel sıcaklık artışı ve doğal felaketler, yeni politik krizlere yol açıyor. ❗ Yapay Zekâ ve Teknoloji Rekabeti: ABD ve Çin arasında süren teknoloji savaşı, yapay zekâ ve veri yönetimi alanında küresel düzeni yeniden şekillendirebilir. ❗ ABD-Çin Çatışması Riski: Taiwan üzerindeki gerilim, yeni bir Soğuk Savaş’ın habercisi olabilir. ❗ Avrupa’nın Güvenlik Açığı: Ukrayna savaşı sonrası Avrupa’nın savunma politikalarını güçlendirmesi gerektiği tartışılıyor. 🔹 SONUÇ: DEMOKRASİNİN GELECEĞİ TEHLİKEDE Mİ? Garton Ash’e göre 1989 sonrası oluşan iyimser dünya düzeni sona erdi. Küresel düzeyde liberal demokrasinin geleceği otoriter rejimlerin yükselişi nedeniyle tehdit altında. 📢 Sizce 2025 sonrası dünya siyaseti hangi yöne evrilecek? Otoriter yönetimler mi kazanacak, yoksa demokrasi kendini yenileyerek geri mi dönecek? 🌍👇 #DünyaSiyaseti #GartonAsh #Putin #XiJinping #Trump #Demokrasi #Uluslararasıİlişkiler #KüreselSiyaset
Tweet media one
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
15 hours
📢 Almanya’da Seçim Reformu Tartışmaları Büyüyor! 🇩🇪🗳️ Yeni seçim yasası nedeniyle doğrudan seçim kazanan milletvekilleri bile meclise giremeyebilir! SPD'li Erik von Malottki, reformun özellikle doğu Almanya’da demokrasiye olan güveni sarsabileceğini söylüyor. 🔴 Ne değişti? Bundestag’ın büyümesini önlemek için “Zweitstimmendeckung” adı verilen yeni sistem getirildi. Artık bir milletvekili, doğrudan seçim kazansa bile partisinin toplam oy oranı yeterli değilse meclise giremeyecek. 🔹 CDU/CSU ve AfD yasaya sert tepki gösterirken, hükümet reformun parlamentoyu küçültme ve daha adil hale getirme amacında olduğunu savunuyor. 🔹 Yeni düzenleme nedeniyle her 14 doğrudan seçilmiş milletvekilinden 1’i Bundestag’a giremeyebilir! 🔹 En büyük kaygılardan biri, doğrudan halkın seçtiği temsilcilerin sistem gereği elenmesi ve bu durumun siyasi güvensizliği artırması. Yeni Seçim Yasası ve Sandalye Sayısının Azaltılması: Bundestag'daki milletvekili sayısının 736'dan 598'e düşürülmesi planlanıyor. Yeni yasa, doğrudan seçim bölgelerinde kazanan adayların otomatik olarak milletvekili olmasını engelleyebilir. 📊 Peki sizce bu reform demokrasiyi güçlendirir mi, yoksa halkın siyasete olan güvenini zayıflatır mı? #Almanya #Bundestag #SeçimReformu #Siyaset #Seçim2025
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
15 hours
Küreselleşmenin Geleceği: Faydaları Kısıtlarken Zararları Artırmak "Küreselleşme" denildiğinde çoğu insanın aklına genellikle uzun mesafeli ticaret ve göç gelir. Ancak bu kavram sağlıktan iklim değişikliğine kadar uluslararası bağımlılığın birçok farklı boyutunu kapsar. Paradoksal bir şekilde, küreselleşme karşıtı bir Amerika, faydalı yönleri kısıtlarken, zararlı etkileri daha da artırabilir. Komplo Teorileri ve Gerçekler Ocak ayında Los Angeles'ta orman yangınları yayılırken, Amerikalı ünlü komplo teorisyeni Alex Jones, X (eski adıyla Twitter) üzerinden bu yangınların "Amerika'yı ekonomik olarak zayıflatmak ve sanayisizleştirmek için küreselci bir komplonun parçası olduğunu" iddia etti. Bu iddia elbette saçma bir komplo teorisiydi, ancak yangınların küreselleşmeyle ilişkili olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor. 2023 yılı, kayıtların tutulmaya başladığı tarihten bu yana dünyanın en sıcak yılı olarak kaydedildi. Bilim insanları, bunun en önemli nedeninin insan kaynaklı iklim değişikliği olduğunu açıkça belirtiyor. Küreselleşme ve Ekonomik Etkiler Küreselleşme, kıtalar arası bağımlılığı ifade eder. Örneğin, Avrupa içindeki ticaret bölgesel bir bağımlılık iken, Avrupa ile Çin veya ABD arasındaki ticaret küreselleşmeye örnektir. Eski ABD Başkanı Donald Trump, küreselleşmenin ABD'deki sanayinin ve istihdamın kaybına neden olduğunu savunarak, Çin’e karşı yüksek gümrük tarifeleri getirme politikası izlemiştir. Ekonomistler, iş kayıplarının küresel ticaretten mi yoksa otomasyondan mı kaynaklandığı konusunda farklı görüşlere sahiptir. Çoğu uzmana göre, asıl etken otomasyondur. Ancak popülist liderler, halkın tepkisini yabancılara yönlendirmenin makineleri suçlamaktan daha kolay olduğunu biliyorlar. Aynı durum göçmenler için de geçerli. Ekonomik verilere göre, göç uzun vadede bir ülkeye ekonomik katkı sağlasa da, popülist politikacılar kısa vadede göçmenleri ekonomik ve kültürel sorunların ana kaynağı olarak göstermeyi tercih ediyor. Göç, aslında küreselleşmenin ilk örneklerinden biridir. İnsanlık tarihine bakıldığında, Afrika’dan başlayan göç dalgaları, dünyanın bugünkü demografik yapısını şekillendirmiştir. Ancak her göç dalgasında önceki göçmenler, yeni gelenleri tehdit olarak görmüştür. Bugün, özellikle sosyal medya ve yapay zekânın toplumları nasıl dönüştürdüğü konusunda artan endişelere rağmen, göçmen karşıtlığı popülist siyasetçilerin en güçlü propaganda araçlarından biri olmaya devam ediyor. Ekonomik Küreselleşme Geri Çekilebilir mi? Daha önce küresel ekonomik entegrasyonun kesintiye uğradığı dönemler oldu. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında küresel ticaret ve göç hızla artarken, Birinci Dünya Savaşı ile büyük bir duraksama yaşandı. Küresel ticaretin, 1914 seviyelerine ancak 1970’lerde geri dönebildiği görülüyor. Bugün bazı ABD’li politikacılar, Çin’den tamamen kopmayı savunuyor. Ancak, ABD-Çin ticaretinin yıllık yarım trilyon doları aştığı göz önüne alındığında, bu ayrışmanın maliyeti son derece yüksek olacaktır. Yine de, Tayvan nedeniyle çıkabilecek olası bir savaş, ABD-Çin ticaretinin aniden durmasına neden olabilir. Küreselleşme: Sadece Ekonomik Değil Küreselleşmenin yalnızca ekonomiyle sınırlı olmadığını anlamak gerekir. Askeri, ekolojik, sağlık ve toplumsal boyutları da vardır. 🔹 COVID-19 pandemisi, küreselleşmenin sağlık açısından nasıl bir tehdit oluşturabileceğini gösterdi. Amerika’da pandemide ölen insan sayısı, ülkenin tüm savaşlarında ölenlerden fazlaydı. 🔹 İklim değişikliği, küresel ısınmanın buzulların erimesine ve kıyı şehirlerinin sular altında kalmasına yol açabileceğini gösteriyor. Kasırgalar ve orman yangınlarının şiddeti giderek artıyor. Ancak Trump’ın ikinci döneminde attığı ilk adımlardan biri, ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan ve Dünya Sağlık Örgütü’nden çekmek oldu. Bu, küreselleşmenin yalnızca faydalı yönlerini kısıtlarken, zararlarını kontrol edememek gibi bir çelişkiye yol açıyor. Gelecekte Küreselleşme Nasıl Şekillenecek? İnsanlar hareket edebildiği ve iletişim teknolojilerine sahip olduğu sürece küreselleşme bir gerçek olmaya devam edecektir. 📌 Küresel ticaretin tarihi, İpek Yolu gibi eski ticaret rotalarına kadar uzanıyor. 📌 15. yüzyıldaki keşifler, Avrupa'nın kolonizasyon sürecini başlattı ve bugünkü ulus devletlerin sınırlarını şekillendirdi. 📌 19. ve 20. yüzyıllarda, sanayileşme ve iletişim teknolojileri küreselleşmeyi hızlandırdı. 📌 21. yüzyılda internet, küreselleşmenin hızını daha da artırdı. Şu anda, cep telefonlarımızda taşıdığımız teknoloji, 50 yıl önce devasa bir binayı dolduracak büyüklükteydi. Yapay zekâ ilerledikçe, küresel iletişimin kapsamı ve hızı katlanarak artacak. Sonuç: Küreselleşme Devam Edecek, Ama Hangi Şekilde? 🔹 Dünya savaşları ekonomik küreselleşmeyi tersine çevirebilir. 🔹 Koruyucu (protectionist) politikalar küreselleşmenin hızını yavaşlatabilir. 🔹 Uluslararası kurumlar, değişen küresel dinamiklere ayak uydurmakta zorlanıyor. Ancak iletişim ve ulaşım teknolojileri var oldukça küreselleşme sürecektir. Asıl soru şu: 👉 Bu küreselleşme türü, insanlık için faydalı mı olacak, yoksa yalnızca krizleri artıran bir süreç mi olacak?
Tweet media one
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
15 hours
Almanya'nın Şansölyeleri: Süreklilik ve Değişim Arasında Ernst Jünger, 1 Ekim 1982'de Helmut Schmidt'in (SPD) yerini Helmut Kohl'ün (CDU) almasını günlüğüne şu sözlerle kaydetti: “Bir Helmut gidiyor, bir Helmut geliyor.” Bu ifade, Almanya'da kimin yönetimde olduğunun gerçekten fark yaratıp yaratmadığına dair ironik bir bakış açısını yansıtıyordu. Gerçekten de, Almanya’daki bazı vatandaşlar ülkede büyük bir siyasi değişimin nadiren yaşandığına inanıyor. Yönetim sürekli işliyor ve hangi liderin başa geçtiği pek de önemli olmuyor gibi görünüyor. Ancak, Almanya'daki başbakanlık makamı aynı zamanda bir dönemi tanımlayan bir figürle özdeşleşiyor. "Adenauer dönemi", "Kohl dönemi", "Merkel dönemi" gibi ifadeler bunun bir göstergesi. Bu liderler, Almanya'nın tarihini belirli bir şekilde şekillendirdi ve onların isimleri kolektif hafızada silinmez izler bıraktı. Almanya'nın Şansölyeleri: Güç ve Yetki Bir başbakanın gücü, hem Alman Anayasası’ndan (Grundgesetz) aldığı yetkilere hem de bu yetkileri nasıl kullandığına bağlıdır. Son yıllarda Olaf Scholz’un liderliğinde, hükümetin bir güç merkezi olmaktan uzaklaştığına dair eleştiriler arttı. Koalisyon hükümetindeki iç çekişmeler, Scholz’un yönetimini zayıf gösterdi ve erken seçim çağrılarına neden oldu. Ancak Almanya'daki şansölyelik kurumunun tarihine baktığımızda, liderlerin bu makamı nasıl şekillendirdiğini ve Almanya'nın siyasi çehresini nasıl değiştirdiğini görebiliriz. Uzun, Orta ve Kısa Dönem Başbakanlar Almanya'da görev süresine göre başbakanları üç kategoriye ayırabiliriz: ✅ Uzun süre görev yapanlar (CDU) Konrad Adenauer (1949-1963) Helmut Kohl (1982-1998) Angela Merkel (2005-2021) ✅ Orta süre görev yapanlar (SPD) Willy Brandt (1969-1974) Helmut Schmidt (1974-1982) Gerhard Schröder (1998-2005) ✅ Kısa süre görev yapanlar (CDU) Ludwig Erhard (1963-1966) Kurt Georg Kiesinger (1966-1969) Olaf Scholz'un da kısa süreli başbakanlar arasına katılabileceği düşünülüyordu. Ancak, Almanya’nın bugüne kadar orta ve uzun vadeli başbakanları ülkenin siyasi çehresini en çok etkileyen isimler oldu. Şansölyelerin Unutulmaz Anları Bir başbakan, ülke tarihine damga vuracak büyük anlara imza atabilir. İşte Almanya tarihine geçmiş bazı önemli liderlik anları: 📌 Konrad Adenauer (1955): Moskova’dan dönerken, Sovyetler Birliği’nde 10 yıldan uzun süredir tutulan 10.000 Alman savaş esirinin serbest bırakılmasını sağlamıştı. Köln-Bonn Havalimanı’nda yaşlı bir kadın onun elini öperken, bu an Almanya’da büyük bir ulusal duygusallık yaratmıştı. 📌 Willy Brandt (1970): Varşova’da, 1943 Yahudi Getto Ayaklanması’nın anısına yapılan anıtın önünde diz çökerek Almanya’nın Nazi geçmişiyle yüzleşti. O dönem halkın büyük bir kısmı bu hareketi fazla bulsa da, bu fotoğraf uluslararası alanda büyük yankı uyandırdı. 📌 Helmut Schmidt (1977): Somali’nin Mogadişu kentinde Lufthansa uçağında rehin tutulan yolcuların kurtarılması için GSG 9 özel kuvvetlerini gönderdi. Teröristlerin taleplerini reddeden Schmidt, başarılı operasyonuyla devletin gücünü gösterdi. 📌 Helmut Kohl (1984): Fransız Cumhurbaşkanı François Mitterrand ile birlikte Verdun Savaşı’nda hayatını kaybeden askerlerin mezarları başında el ele tutuşarak Fransa-Almanya dostluğunu simgeleyen tarihi bir an yaşattı. 📌 Angela Merkel (2015): Macaristan’da mahsur kalan binlerce mülteciye Almanya’nın kapılarını açma kararı aldı. Bu, Almanya'nın liberal ve insan haklarına duyarlı yönünü vurgulayan bir an olarak görülse de, aşırı sağcı AfD partisinin yükselişini de tetikleyen bir hamle oldu. Almanya’nın Birleşmesi ve Liderlerin Rolü Almanya'nın birleşmesi sürecinde Helmut Kohl büyük bir rol oynadı, ancak Berlin Duvarı’nın yıkılması gibi kritik anlar halkın doğrudan mücadelesiyle gerçekleşti. Kohl, uluslararası görüşmeler ve müzakereler yoluyla birleşmeyi resmileştiren isim oldu. Sonuç: Bir Şansölye Gider, Bir Şansölye Gelir... Almanya’da başbakanlık makamı bazen sürekliliğin bazen de büyük dönüşümlerin sembolü oldu. Ülke, kim tarafından yönetilirse yönetilsin istikrarlı bir şekilde ilerler gibi görünse de, bazı başbakanlar unutulmaz anlarla tarihe damgasını vurdu. Bugün, Olaf Scholz’un liderliği zayıf olarak değerlendirilse de, Almanya’nın geleceğinde hangi liderin ülkeye yön vereceği büyük bir merak konusu.
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
23 hours
📌 Francis Fukuyama: Trump’ın Zaferi ABD İçin Ne Anlama Geliyor? 📅 8 Kasım 2024 tarihli Financial Times makalesinde, Francis Fukuyama, Donald Trump’ın ezici seçim zaferini ve bunun ABD ile dünya siyaseti üzerindeki etkilerini değerlendiriyor. 🔴 Trump’ın Yeni Dönemi: ABD İçin Ne Değişecek? 📌 Küresel liberalizme darbe 🔹 Trump’ın dönüşü, ABD’deki klasik liberal düzenin zayıfladığını gösteriyor. 🔹 Neoliberal ekonomi ve “woke liberalizme” tepki olarak yükselen yeni bir sağ hareket güç kazandı. 📌 Çalışan sınıfın yükselişi 🔹 Trump, beyaz işçi sınıfının yanı sıra, Hispanik ve siyahi erkek seçmenlerden de destek alarak tabanını genişletti. 🔹 Geleneksel Demokrat seçmenler, kimlik siyasetine karşı çıkıp Cumhuriyetçilere yöneldi. 📌 Trump’ın politikaları neler olacak? 🔹 Göç: 11 milyon belgesiz göçmeni sınır dışı etmek istiyor. 🔹 Ekonomi: Çin ve Avrupa dahil tüm ithalata %10-20 gümrük vergisi getirmeyi planlıyor. 🔹 Hukuk: Kendisine muhalif isimleri yargı önüne çıkarmayı ve medyaya baskıyı artırmayı hedefliyor. 🔹 Dış politika: NATO’yu zayıflatabilir, Ukrayna’ya yardımları kesebilir ve Rusya ile yakınlaşabilir. 📌 Sonuç: ABD’de yeni bir dönem mi başlıyor? 🔹 Trump’ın zaferi, sadece ABD’yi değil, küresel siyaseti de yeniden şekillendirebilir. 🔹 Fukuyama’ya göre, ABD demokratik kurumlarında gerileme yaşarken, Avrupa ve Asya’da da popülist hareketler güçlenebilir. #Trump #ABD #Seçimler #Fukuyama #Liberalizm #Popülizm #DışPolitika
0
1
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
23 hours
Daron Acemoğlu; “ABD’nin gelecekte karşılaşabileceği potansiyel çöküş senaryosunu değerlendiriyor. Acemoğlu, ticaret savaşları, teknoloji endüstrisindeki tekelleşme ve ABD kurumlarına olan güven kaybının artmasının nasıl bir sonuç doğurabileceğini tartışıyor. 📉 ABD’nin Gelecekte Karşılaşabileceği Riskler Acemoğlu, 2050’den geriye bakarak ABD ekonomisinin 2030’larda nasıl durgunluğa girebileceğini öngörüyor: 🔹 Ekonomik Politikalar: Donald Trump’ın ikinci döneminde başlatması muhtemel olan ticaret savaşları, yüksek vergiler ve düzensiz mali politikalar, ABD ekonomisini çıkmaza sürükleyebilir. 🔹 Teknoloji Monopolleri ve Olası 2030 Teknoloji Çöküşü: Trump yönetiminin yapay zeka ve kripto düzenlemelerini kaldırması, başlangıçta ekonomik büyümeyi hızlandırsa da, uzun vadede teknoloji endüstrisinde tekelleşmeye yol açabilir. Büyük şirketlerin inovasyonu engellemesi, 2030’larda büyük bir teknoloji çöküşüne sebep olabilir. 🔹 Kurumsal Çöküş ve Güven Kaybı: ABD’nin mahkemeleri, finansal sistemi ve düzenleyici kurumları, zaman içinde zayıflayarak halkın hükümete ve demokratik süreçlere olan güvenini kaybetmesine neden olabilir. 🔹 ABD’nin Küresel Yalıtımı: ABD’nin Paris İklim Anlaşması’ndan ve NATO’dan çekilmesi, müttefiklerine ağır tarifeler uygulaması, doların küresel güvenilirliğini zayıflatabilir ve uluslararası arenadaki etkisini azaltabilir. 📊 ABD’nin Karşı Karşıya Kalabileceği Üç Ana Tehdit 1️⃣ Eşitsizlik ve Kutuplaşma 🔸 1980 sonrası ekonomik büyüme, ülkenin sadece üst sınıfına fayda sağlarken, orta sınıf ve mavi yakalı işçiler geride kaldı. 🔸 Büyük şehirler küresel finans merkezleri olarak gelişirken, iç kesimlerde durgunluk ve işsizlik artabilir. 🔸 Milyarderlerin siyaset üzerindeki etkisi arttıkça, hükümete olan güven azalabilir. 2️⃣ Demokrasi ve Kurumsal Erozyon 🔸 2025 sonrası sosyal medya ve aşırı kutuplaşma, ABD’de kurumlara duyulan güveni aşındırmaya devam edebilir. 🔸 Trump’ın ikinci dönemi, sadece ekonomiyi değil, demokrasinin temel taşlarını da zayıflatabilir. 🔸 Amerikan halkının büyük kısmı siyasi sistem içinde bir sesi olmadığını hissedebilir ve kurumsal yapıya olan inanç sarsılabilir. 3️⃣ Küresel Liderlik Kaybı 🔸 ABD, dış politikada yalnızlaşabilir, müttefikleriyle olan ilişkileri daha da gerilebilir. 🔸 Küresel finans sistemindeki hâkimiyeti, dolara duyulan güvenin azalmasıyla darbe alabilir. #ABD #Ekonomi #DaronAcemoğlu #Demokrasi #KurumsalÇöküş #Teknoloji #TicaretSavaşları
0
0
1
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
1 day
Jürgen Habermas ve Aydınlanma’nın İdealleri Jürgen Habermas, Aydınlanma’nın sunduğu ideallerin hâlâ mümkün olduğunu düşünen bir filozof. Postmodernistlerin – özellikle Lyotard’ın – Aydınlanma projesinin başarısız olduğu yönündeki iddialarına katılmıyor. Ona göre, daha rasyonel ve bilimsel bir dünya anlayışı hâlâ mümkün ve bunu gerçekleştirmek için çaba göstermeliyiz. Habermas, “Ne kadar zayıf olursa olsun, Aydınlanma’nın amaçlarından vazgeçmemeliyiz” diyerek bu fikrini açıkça ortaya koyuyor. Habermas’a göre, daha akılcı bir politika anlayışına ulaşmanın yolu, can çekişen kamusal alanı yeniden canlandırmaktan geçiyor. Eskiden insanlar burada fikirlerini tartışır, ortak bir noktada buluşmaya çalışırdı. Ancak modern dünyada bu alan neredeyse yok oldu. Artık siyasetle ilgilenen aktif yurttaşlar değil, sadece tüketici konumuna indirgenmiş bireyleriz. Günümüzde kamusal alanın işlevi, daha çok devlet kaynakları için rekabet eden grupların mücadelesine dönüşmüş durumda. Bu durum, temsili demokrasinin doğası gereği daha da kötüleşiyor. Çünkü insanların siyasete katılımı, yalnızca belli aralıklarla temsilcilerini seçmekle sınırlı kalıyor. Habermas’a göre bu mesafe, insanları siyasetten koparıyor ve demokrasiye olan bağlılıklarını zayıflatıyor. Ancak o, bu tabloyu değiştirebileceğimize inanıyor. Habermas’ın çözümü, “ideal konuşma ortamı” adını verdiği bir model. Bu ortamda, insanlar eşit konuşma hakkına sahip olur, toplumsal statü farkı gözetilmez ve herkes, ideolojik çarpıtmalardan uzak, eleştirel düşünme yeteneğiyle hareket eder. Böyle bir ortamda yapılan tartışmalar sonucunda rasyonel bir uzlaşı sağlanabilir. Habermas’a göre, bu yalnızca aklın zaferi değil, aynı zamanda gerçek bir demokrasi pratiği olurdu. Çünkü böyle bir sistemde, yurttaşlar doğrudan katılım göstererek ortak bir karar sürecinde yer alırlardı. Bu model kulağa fazla iyimser geliyor olabilir. Çoğu kişi, insanların tamamen eşit şartlarda, ideolojilerden bağımsız, rasyonel tartışmalar yürütebileceğine inanmakta zorlanıyor. Ancak tarih boyunca filozoflar, gerçekliğin sınırlarını zorlayan teoriler geliştirmekten asla vazgeçmediler. Habermas da, demokrasiyi yeniden canlandırmanın ve daha iyi bir siyasal düzen kurmanın mümkün olduğuna inanıyor.
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
1 day
Teknoloji Felaketi: Kontrolü Kaybettik mi? Eski bir söz der ki: "Elinde çekiç olan biri için her şey çivi gibi görünür." Teknoloji, bir kez icat edildikten sonra olabildiği her yerde kullanılır, icat edenlerin niyetlerinden veya etik kaygılardan bağımsız olarak. Bir şey işliyorsa, iyi ya da kötü fark etmeksizin, kullanılır. Mühendisler ve bilim insanları yeni teknolojileri geliştirir, ancak bu teknolojilerin nasıl ve nerede kullanılacağını tam olarak öngöremezler. Bunu fark ettiğimizde ise çoğu zaman iş işten geçmiş olur. Günümüzde teknolojik ilerleme, etik tartışmaların çok önünde ilerliyor. Yeni bir teknoloji piyasaya sürüldüğünde, ne kadar tehlikeli olduğu anlaşıldığında bile onu durdurmak neredeyse imkansız hale geliyor. Hangi teknolojinin gerçekten etik dışı olduğu ortaya çıkınca geri çekildiğini söyleyebiliriz? CFC’ler, bazı böcek ilaçları ve bazı ilaçlar dışında buna pek rastlamıyoruz. Peki ya öjenik (ırk üstünlüğü teorileri üzerine kurulu bilim) gibi fikirler? Bunlar bile Holokost gibi büyük bir trajedinin ardından geçici olarak itibarsızlaşmış olsa da hâlâ belirli çevrelerde yeniden ortaya çıkmaya devam ediyor. Teknoloji Etiği Geride Bıraktı Teknoloji ile etik arasındaki en büyük kopukluklardan biri hızdır. İnsanlık tarihine baktığımızda ahlaki gelişim çok yavaş ilerler, hatta bazıları böyle bir gelişimin var olup olmadığını bile sorgular. Teknolojik ilerleme ise tam tersine, baş döndürücü bir hızla gerçekleşiyor. Bugün yapay zekâ, genetik mühendislik, büyük veri ve biyoteknoloji insan yaşamını hızla dönüştürüyor, ancak bu değişimin etik sonuçları üzerine yeterince düşünülüyor mu? Kesinlikle hayır. İnsanlık yeni teknolojileri nasıl yöneteceğini tartışırken, bu teknolojiler çoktan hayatımıza entegre olmuş oluyor. Etik uzmanları genellikle oyunun çok gerisinde kalıyor ve teknoloji çoktan bir “kaçınılmaz gerçek” olarak kabul ediliyor. 📌 Örneğin: Sosyal medya algoritmaları, insanların görüşlerini manipüle ederek seçimleri etkileyebilir. Yapay zekâ destekli gözetim sistemleri, bireysel özgürlükleri tehdit edebilir. Genetik mühendislik, insan doğasını değiştirebilir, ancak bu etik mi? Her defasında "Yapabiliyoruz!" diyenlerin sesi, "Yapmalı mıyız?" sorusunu bastırıyor. Kontrolden Çıkmış Bir Geleceğe Doğru Bu durum bizi karanlık bir gelecek senaryosuna götürüyor: 📌 Teknoloji her şeyi yapabiliyor ama insanlık artık kontrol edemiyor. 📌 Yeni icatlara tapınan bir dünyada, etik kaygılar lüks haline geliyor. 📌 "Yapabiliriz!" diyenlerin sesi, "Yapmalı mıyız?" sorusunu susturuyor. Peki ne yapmalıyız? Tüm icatları durduralım mı? Yeni teknolojilere etik denetim organları mı koyalım? Etik ve felsefeyi tamamen terk mi edelim? Hayır, ancak önemli bir gerçeği kabul etmeliyiz: Teknoloji ile etik aynı hızda ilerlemiyor ve bu tehlikeli bir durum yaratıyor. 🔹 Teknoloji "ilerleme" anlamına gelmiyor, çünkü ne için ilerlediğimiz belirsiz. 🔹 Etik kurallar, teknolojinin gerisinde kalıyor ve bu bizi tehlikeli bir bilinmeze sürüklüyor. 🔹 Eğer insanlık teknolojinin esiri olmadan onu yönlendiremezse, belki de kendi yarattığı sistemin kölesi olacak. Gelecek, ahlaki bilinci olmayan bir teknolojinin mi, yoksa etik kurallarla yönetilen bir insanlığın mı kazanacağını belirleyecek.
0
0
0
@faik_tanrikulu
Faik Tanrikulu
1 day
Teknoloji, Etik ve Kontrolsüz Gelecek: Yapay Zeka Çağına Hazır mıyız? Son yüzyılın en büyük küresel felaketlerinden biri olan Covid-19 pandemisi, yalnızca sağlık sistemlerini değil, insanlığın teknolojik gelişmelerle nasıl başa çıkması gerektiğini de sorgulamamıza neden oldu. Pandemi, birçok kişinin iddia ettiği gibi, "gain-of-function" (virüsleri bilinçli olarak daha bulaşıcı veya ölümcül hale getirme) araştırmalarından mı kaynaklandı? Eğer öyleyse, bu bilimsel bir zafer mi, yoksa kontrolsüz teknolojik ilerlemenin felaketlere yol açabileceğinin bir kanıtı mı? Bu konu bizi daha büyük bir tartışmaya götürüyor: Teknoloji ne kadar ileri gidebilir ve etik bunun neresinde durmalı? Yapay Zeka: Küresel Gücün Yeni Anahtarı mı? İnsanlığın teknolojik ilerleme konusundaki en büyük kırılma noktalarından biri yapay zeka (AI). Günümüzde AI, ✅ Havaalanlarında yolcuları tarıyor, ✅ Hassas güvenlik alanlarını koruyor, ✅ Kişiye özel reklamlar sunarak ticareti yeniden şekillendiriyor, ✅ Sosyal medya platformlarında sansürü ve bilgi akışını yönetiyor. Ancak asıl korkutucu olan, yapay zekanın gelecekte nasıl kullanılacağı. AI, toplumları düzenleme, muhalifleri bastırma, ekonomik fırsatları kısıtlama ve otoriter rejimlerin gücünü pekiştirme gibi riskler taşıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in şu sözleri, bu gerçeği özetler nitelikte: 🗣️ “Yapay zeka, yalnızca Rusya için değil, tüm insanlık için geleceğin anahtarıdır. Büyük fırsatlar sunduğu kadar, öngörülmesi zor tehditler de barındırır. Bu alanda lider olan, dünyaya hükmedecek.” Bu sadece bir abartı mı? Yoksa geleceğin kaçınılmaz bir gerçeği mi? Teknoloji İlerlemenin Yan Etkileri: Freud'un Haklı Çıkışı Sigmund Freud, 1929 yılında yazdığı Medeniyet ve Hoşnutsuzlukları adlı kitabında, teknolojik ilerlemenin insanları gerçekten mutlu edip etmediğini sorguluyordu. Freud'a göre, her yeni buluş aynı zamanda yeni sorunları da beraberinde getiriyordu: 🔹 Telefon ve ulaşım insanları birbirine bağlarken, toplumları parçaladı. 🔹 Tıp ve hijyen gelişti, ancak aşırı nüfus artışına neden oldu. 🔹 İnternet ve sosyal medya, insanları bilgilendirirken aynı zamanda manipüle edilebilir hale getirdi. Bugün yapay zeka ile ilgili benzer bir ikilemle karşı karşıyayız. İnsanlık, yapay zeka sayesinde birçok sorunu çözebilir mi, yoksa daha büyük sorunlar mı yaratıyoruz? Teknoloji Etikten Bağımsız İlerliyor Bilim ve teknoloji, ahlaki ve etik ilkelerle uyum içinde mi ilerliyor? Görünüşe göre hayır. Yapay zeka, büyük veri, biyoteknoloji ve kuantum bilişim gibi alanlarda hızla ilerlerken, etik kaygılar çoğu zaman ikinci plana atılıyor. 📌 Örneğin: AI destekli gözetim sistemleri, bireysel özgürlükleri tehdit edebilir. Büyük teknoloji şirketleri, kullanıcıların kişisel verilerini nasıl kullanacaklarına kendileri karar veriyor. İnsanlığı tehlikeye atabilecek deneyler ve biyoteknolojik projeler üzerinde çok az etik denetim var. Bu noktada felsefenin, özellikle de etikçilerin, teknolojinin geleceğini şekillendirmesi beklenirdi. Ancak etik tartışmalar teknolojiye ayak uyduramıyor. Geleceğe Dair Büyük Soru: Yapay Zeka Kimin Elinde? Eğer etik ve teknoloji arasındaki uçurum büyümeye devam ederse, gelecekte kontrolü kimin elinde tutacağı büyük bir bilinmez olarak kalacak. 1️⃣ Teknolojinin bir avuç güçlü devlet ve şirket tarafından kontrol edildiği bir dünya mı? 2️⃣ Yoksa insanlığın ortak faydası için geliştirilen, adil ve etik ilkelerle yönetilen bir yapay zeka sistemi mi? Bu soruların cevabı, geleceğin nasıl şekilleneceğini belirleyecek. Ama kesin olan bir şey var: Eğer etik ve insanlık değerleri teknolojik gelişmelerin önüne geçmezse, insanlık kendi yarattığı sistemin kölesi olabilir.
0
0
0