sevdiği birini kaybetmeyen insanlar, “öldü.” kelimesini kullanmaktan hiç çekinmezler. bu acıyı bilen insanlar, kaybının üzerinden yıllar geçse bile, kullanamaz bu kelimeyi. yakıştıramaz çünkü sevdiğine. zaten kim cesaret edebilir ebedî uzak kalışları kanıksamaya?
öyle bir geçer zaman ki dizisinde, “her şeyin bu kadar boş, anlamsız olduğu bir dünyada sevgiden değerli ne olabilirdi baba?” diye sordu mete, babasına — sevgi haktı oysa.
nietzsche: “canavarla savaşırken canavara dönüşmekten kaçınmak gerekir.” diyor.
ahlakın en büyük ölçütü, etik olmayan davranışlara aynı karşılığı vermemek; bireyden, bireyin kişiliğine bürünerek intikam almaya çalışmamak. kısaca kötülüğü, iyilik yoluyla defetmek.
“la vie est un sommeil, l’amour en est le rêve et tu auras vécu, si tu as aimé.” demiş, alfred de musset.
“hayat bir uykudur, aşk ise onun rüyasıdır ve eğer sevdiysen yaşamışsındır.”
“bugün, herhangi bir günden farksız. zaman çok daha yavaş ilerliyor.”
- ne garip bir düşünce! sanki zaman acı veriyormuş gibi.
wim wenders, faraway, so close!
cnbc-e izlemeyi, her ay aldığım derginin yeni sayısını beklemeyi, cd koleksiyonu yapmayı, deniz kolluğu ile yüzmeyi, minderleri eve çevirmeyi, — çocukluğumu hatırlatan her şeyi.
1998 yılında, paris kongre sarayı’nda oynanan notre dame de paris(notre dame’ın kamburu) müzikali, gözlerimin ve kulaklarımın şahit olabilmekle iftihar ettiği nadide bir sanat eseri.
“kalabalığı, denizi sevdiğim gibi severim. içine dalıp gitmek veya içinde kaybolmak için değil; kendi ahenginin peşine düşüp üzerinde yolculuk etmek için.”
èric rohmer, love in the afternoon.
bir insana, bir kuşa, bir ağaca, bir yaprağa karşı duyulan derin sevgi, daha önce farkına varılmamışları görünür yapan yeni bir göz oluşturuveriyor insanın kalbinde.
“burada, açık havada, insanın kafasını ışığa doğru kaldırmasının avuntusu. güneşin aydınlattığı renkleri, insanların gözlerinde görmenin avuntusu.”
wim wenders, wings of desire.
“yıldızlı bir geceymiş. dört adam, sakin bir denizin çevrelediği küçük bir adada sabırsız bir şekilde bekliyormuş ama bu sükûnet geçiciymiş.”
tarsem singh, the fall.
4 mayıs star wars günü’ne özel bir usta yoda sözü:
“alıştır kendini, kaybetmekten korktuğun her şeyin gitmesine.”
george lucas, star wars III: revenge of the sith.
“bütün endişelerimiz, ihanete uğramış düşlerimiz, kaybolan şeyler için duyduğumuz korku ve dünyevî koşullarımızın acı dolu ağırlığı…”
ingmar bergman, persona.
“yol aramıyorum gündüzün şehrine
kuşku yok ki bir mezarın derinliklerinde uykudayım.
cevherim var fakat onu korkudan
gönlümün bataklıklarında saklamaktayım.”
füruğ ferruhzad.
viktorya dönemi’nden kalan bir malikânede yaşamak. sevdiğin insanları çay saati sohbetine davet etmek. balo esnasında nefes almak için ağaçlarla bezenmiş bahçede, evlenmek üzere olduğun kişi ile uzunca yürümek — “downton abbey” dizisinin evrenindeymiş gibi hissettiren anlar.
“sendendir yalnızlığım,
varlığım sana dönüşmüş.
seslerin içinde bir an doğarsın;
uçup giden kokularda bir an varsın.
ah, hepsini kollarımda yitirdim,
bir sen doğmaktasın, tekrar, yeni.”
rainer maria rilke.