Her şeyin altında psikolojik sorunlar aramaktan vazgeçsek biraz. Bazı insanlar gerçekten kötü, safi kötü, basbayağı kötü, açıkça kötü, bilinçli kötü, tercihen kötü.
duru bir hayat istiyorum…bu fotoğraf kadar duru. temiz. sade. huzurlu. kırmadan kırılmadan. severek sevilerek. basit. ama alabildiğine yaşamın ile dolu. dopdolu.
Ölçüsüzce sevme hakkı. Bu hakkı elde edebilmek artık çok zor. Her şey gibi sevgiyi de kısıtlamak ve politik davranmak zorundayız. En azından “o” kişiyi bulana kadar. Tabii öyle birisi varsa…
ben hem şehir istiyorum hem sakinlik istiyorum, hem bol kültürel aktivite olsun hem kaldırımda yürürken bana kimse çarpmasın istiyorum, hem her an her yere yakın olayım hem herkesten uzak olayım istiyorum kargaşa istemiyorum geniş ve temiz sokaklar istiyorum ama ama ama neyse…
sevgisi biten insanların saygılarını anında senden almaları bana şunu düşündürüyor: sen sadece yüklenilen rolde vardın, bir insan olarak bile değerin yokmuş ki sevgisi bittiği anda saygısını da çekip aldı senden. birinden soğumamın en net çizgisidir bu.
"Bu yıl öğrendiğim en büyük ders hiçbir şeyi zorlamamak; muhabbetleri, arkadaşlıkları, ilişkileri, ilgiyi, aşkı. Zorla yapılan herhangi bir şey savaşmaya değmez; akan neyse akar, çarpan çarpar. Neyse o."
Yazarların mektuplarını okuyunca keşke bana da bir mektup yazılsaydı diyorum çoğu zaman. Özenle seçilmiş kelimeler, birikmiş duygular, yazılmak üzre bekletilmiş hüzünler sevinçler heyecanlar...
Bizzat muhatabı olup okumak çok hoş olmalı.
Kitapçıya girdim, psikoloji rafını karıştırdım, Engin Geçtan'ın Hayat'ını aldım elime. Sayfaları çevirirken gözüme ilk çarpan cümle bu oldu. Hayat'ı satın aldım, kafeye oturdum. Şimdi sohbet ediyoruz kendisiyle.
her şeyin düzene oturduğu bir hayat istiyorum yerleşmiş olmak istiyorum ait hissetmek istiyorum artık burası benim demek istiyorum ayakta beklemek ayakta hissetmek çok kötü bu artık benim hayatım demek istiyorum
Harika bir film izledim bugün. Bundan sonra ne zaman biraz iyi hissetmeye ihtiyacım olsa açıp izleyeceğim. Fav filmin ne diye sorsalar hiç düşünmeden yanıt vereceğim. Ta ki daha iyisini izleyene kadar.
-Nasıl ayrıldığımızı hatırlıyor musun?
-Yarın görüşürüz diye. Çok uzun sürdü. Bitmek bilmedi.
-İç dünyası yıkılmış insanların mutlu olma şansları yok, boşuna uğraşıyoruz.
"Yanında zayıf davranabileceğim kadar seviyor musun beni? Herkes gücü sever, ama sen beni zaaflarımla seviyor musun? Asıl sınav budur. Yitirebileceğim her şeyden arınmış olsam, yalnızca ömür boyu sahip olacağım şeyler için sever misin beni?"
Aşk Üzerine, Alain de Botton.
Beni üzgün değil ağırbaşlı kılıyorsun. Yola gelmez hoppalığıma zarar veriyorsun...Birtakım şeylere değer verir oluyorum, pek huyum değildir oysa.
-İntihar, Edouard Leve.
niçin bu kadar yorulduğumu merak ediyorum, tahammül ve mücadele eşiğimin niçin bu kadar düştüğünü de…zor değil ama ben neden çocukluğumdan kalma bir bahar sabahının özlemiyle yaşıyorum
“Hayatımızın örgüsünü yapan üzüntülerin arasından bir sevinç parıltısı, neşeli bir ışık geçer ya o öyle girdi hayatımıza öylece yitip gitti işte.”
Nikolay Gogol.
Yeditepe İstanbul'da çok sahne var unutulmayacak ama benim için en unutulmayacak olan bu sanırım: Ali abinin babasının ölüm haberini hatırladığı sahne.