çok farklı yorumlanacak/tartışılacak bir yazıya denk geldim, yazı şu;
"karasevda, aşk dâhil, hiçbir bağlılık duygusuyla kadına bağlanmamalıyız. aynı şekilde kadın da kendisini bağımlı ve sahipli olmaktan çıkarmalıdır."
toplum ile kültür özdeş ele alınabilecek kadar iç içeyken toplumun ürettiği her değer bir kültürü ifade ediyor. egemenlik sistemleri ise başından beri toplum-kültür karşıtlığıyla var olmuştur.
"tarih tekerrürden ibaret" sözü bana sistemin dayatması gibi geliyor çünkü tarih değişimlerden yürekli çıkışlardan ibaretti, geçmişten yola çıkarak onun ışığında geleceği yeniden kurma iradesiydi. bu durumda tarih tekerrürden ibaret olabilir mi?
sabah-akşam çalışıyoruz ediyoruz bir yere gidebildiğimiz yok (iş dışında), işsiz bir arkadaşım instagramda her hafta bir yerleri gezmeye gittiğini paylaşıyor nasıl finanse ediyorsunuz aq
bir arkadaşla Kürtçe'nin yazılması konusunda herkesin eksikliği olduğuna dair bir sohbet geçti tam o sıra aklıma 26 Eylül-5 Ekim 1932 günlerinde gerçekleştirilen Türk Dil Kurultayı'nda matlup kabilelerden, matlup olmayan dillerden söz edilmişti o cümleler geldi aklıma.
çok sevdiğim bir abinin de dediği gibi "idealimiz o kadar yüce olmalıdır ki asla bir noktada durmasın. yoksa bu ideal duruşa maruz kalır ve duruş da anlamsızlık, abes ve boşlukla sonuçlanır."
kendin olurken (ya da çabalarken) sana yöneltilecek "sen kimsin?" sorusuna verilecek cevap bellidir. "ben benim. tarihten ve gelenekten gelen tarihsel toplumun günümüzdeki izdüşümü, ahlaki ve politik toplumum."
tasavvuf felsefesinde fani bir "yolcu" olarak tasvir edilen insanın tikel anlamda kısa, tümel anlamda en uzun hikayesinin özlü özeti, yol ve yolculuk metaforlarında saklı değil mi?
ya da kozmik patlamalar içinde hızla başka bir evrene taşınmaktayız. ay biz, güneş biz, yıldızlar biz. atom ayarında bir kozmik düşünceydi götürdüğümüz. hayat bizdik yani
bunun için toplumun kültürel değerlerini çarpıtmaya yarayacak her türlü maddi-manevi olguyu araçsallaştırmışlar. özellikle kapitalizmin hegemonyasını inşa etme süreci buna eş değer yapay kültür oluşturma süreciyle at başı gelişmiş
çizgisini kalın çizdiğimiz ayrıntıların bir tekrarıyız belki de. öncesinde ve sonrasında olduğumuz hayatın belki de bir benzeri. ya da kendimizde taşımaktayız benzersizliği. bütün ayrıntıları biz yarattık. biz kendi evrenimizde bir gök gibi yıldızlar dolusu aydınlıktık.
israil bölgede hegemonik rol oynayan en son güçler olan osmanlı imparatorluğu ve iran şahlığı’nın bağımlı minimalist ulus-devletlere dönüştürülmelerinden doğan iktidar boşluğunu dolduran kapitalist hegemonyacılığının çekirdek hegemon gücü olarak doğdu.
bu sistemin toplumlara dayattığı bir "tek tipleşme, benzeşme" hareketinden bahsediyoruz. uyguladıkları yöntem ise kültür endüstrisi oldu. sistem teslim alamadığı kültürleri yok etmeye yönelirken, uzun vadede kalıcı sonuçlar doğuran bir yöntem olarak kültür endüstrisini kullanıyor
bize dayatılan/sunulan bu yaşamın kavranılması gereken en hassas noktası bu bence ve değişeceğine olan inanç, büyük ütopyalar olmadan büyük yaşam pratikleri geliştirilemez.
eğer olması gereken bir şeyi çokca anlatıp bir yandan ileriye havale edip, diğer yandan geçmişte olanları anlatmakla yetiniyorsak ortada yanıtlanması gereken çok ciddi bir sorun asılı durmakta demektir. BUGÜN NEYİ YAŞIYORUZ?
medeni olmayan ibaresiyle aslında kürtler'in kastedildiğini anlamamak saflık olur. bu durumda medeni olmayan kabilelerin konuştuğu dil'in de kürtçe olduğu anlaşılıyor. bir halkın/toplumun ve ona ait ana dilinin inkarı/reddi birbiriyle paralel giden iki süreçtir.
peki ya bunlar hepsi ortadayken, atom altında ve üstünde bir sürü bilgi toplamayı başaran, maddenin gizemini çözen insan aklı söz konusu kendi yaşamı olduğunda tam bir cehalet içinde kalmaktan neden kurtulamamakta?