meğer her konsere gidişimizde, dışarıda yiyip içtiğimizde, hatta keyifli bir ders yaptığımızda bile sağlığı ve savaşta olmamayı kutluyormuşuz. bunu unutmuşuz, hatırladık.
instagramımdaki bir tanıdığımın geçen gün çocuğu olmuş, beğen'e basmadan geçtim gittim. sonra aklıma düştü geri döndüm, bir insanın hayatındaki en önemli anlardan birini tebrik bile etmeyi istememek bana garip geldi, takipten çıktım.
evinde beyaz ampülle yaşayan ve bunu dert etmeyen bir insanın hayatında aldığı bütün kararlar benzer bir zevksizliğin izlerini taşır. bazı basit kararlar daha büyük bir örüntünün parçasıdır.
google'ın ölüm tehlikesi atlatmamıza sebep olduğu yol önerisi. yolun ortasında el freni çekip yardım çağırmak zorunda kaldım. aşağı yukarı her hafta bir kişinin başına geliyormuş, köylüler de alışmış, traktörle araba çekip duruyorlar.
muhtemelen bileniniz vardır, ben yeni öğrendim. yurtdışında internet kullanmak için şu tarz bir uygulamadan veri yüklüyor, esim'e geçerek turkcell kazığı yemek zorunda kalmıyorsunuz.
bir şirket eğitiminde slaytlarıma aşağıdaki şekli gerçekten sağdaki daireyi büyüterek koymuştum. katılımcıların tamamı turuncu dairelerin eşit olduğunu iddia etmişti. beyaz yakalılara arada böyle dersler vermek lazım.
İki görseldeki turuncu dairelerin büyüklüğü aynı. Ancak ikincisini daha büyük gibi algılıyoruz, çünkü etrafındaki diğer dairelere kıyasla düşünüyoruz.
Sosyal hayatta da bu böyle. Biz aynı bile kalsak, referans olarak aldığımız gruplara göre kendimizi farklı algılayabiliyoruz.
sağdaki apartman soldakinden sonra yapılıyor ve iki metre öne çıkmasına izin veriliyor. soldakiler de haklı olarak çıldırıyor, evimizin içine bakan pencere yaptılar diye. iki taraf da hükümetten birilerini devreye sokuyor, torpiller çarpışıyor en sonunda soldakiler aradaki
sosyal bilimcilerin en büyük ikiyüzlülüğü iyi kültür kötü kültür diye bir şeyin olmadığını söylemeleri ama neredeyse hiçbirinin aslında buna inanmamasıdır. oysa çok basit bir evrensel kriter var: kadını baskılayan ve kamusal alandan dışlayan kültür kötü ve zararlı bir kültürdür.
"limonlu su içilirken yapılan 4 hata" diye video tanıtımı gördüm. bir insan limonlu su içerken en fazla kaç tane hata yapabilir yeter artık düşün yakamızdan.
bir mesleği neredeyse sadece saygı görmek için yaparsanız gün içinde yaşadığınız onlarca sıradan vakayı kişiliğinize saldırı olarak algılayabilirsiniz.
Birebir şahit olduklarımın hangi birini yazayım bilmiyorum. 100.000 € fazla para alsa şu anda Galatasaray veya Beşiktaş’ta oynayacak olan, kendini Lefter, Can Bartu, Alex zanneden şerefsizlerin kulübedeki ve maç sonu sahanın içindeki hareketlerini umarım göstermişlerdir. Neyse
geçtiğimiz üç seneyi, ülkenin dışına ucuz işgücü göçmeni olarak çıkıp sosyal ve ekonomik olarak sıfırdan başlamanın anlamsızca övüldüğü karanlık yıllar olarak anacağız.
bir anadolu geleneği olarak gündelik işler için bile gizem yaratmak:
-ne yapıyorsun?
-ufak bir mesele var onu çözmem lazım (markete gitti)
-neredesin?
-kapat ben arayacağım seni (üzerini giyinmeye devam etti)
şu uzaktaki mazlum mazlum bakan bizim araba. bu açıdan yolun zorluğu pek anlaşılmıyor, uçurumdan u dönüşü yaptıktan sonra paspasları tekerlerin önüne koya koya beşer metre ilerleyip en sonunda kaldığı nokta burası.
"kaynak gösterebilir misiniz" diyen insanların derdi kaynak falan değil, zaten göstersen de beğenmiyor. yüzde 99'da bilimsel okur yazarlık olmadığı gibi hangi kaynağa itibar edeceğinin bilgisi de yok zaten. bu nedenle "kaynak gösterebilir misiniz" sorusunun dilimizdeki karşılığı
gideceğimiz kampta telefon ve internet yoktu, onlara zar zor ulaştığımızda kamptan gelip bizi kurtaran arkadaş neresi olduğunu tarif etmenize gerek yok, ben anladım dedi. aşağı yukarı bir saate yanımızdaydı.
sosyal bilimlerde yapılan deneylerin toplumsal yansımaları:
- e herhalde öyle, bir de deney mi yapmışlar (%70)
- ya bırak ne alakası var (%25)
- ilginçmiş (%5)
@shitpostfutbol
bakın bu kişinin karşısındakini trollemeye karar verdiği andır. pamuklara sarılıp steril ortamlarda büyütülmüşsen bu bakışı tanıyamazsın.
hayatınızdaki onlarca insanı yaptıkları korkunç evlilikler nedeniyle kaybettiniz. hepsinde de süreç çok benzer şekilde işledi. birdenbire değil küçük adımlarla izole edildiler ve bir süre sonra dert almaya üşendiklerinden etraflarında yalnızca eşlerinin vasat arkadaşları kaldı.
bakın bu tam bir işletme öğrencisi meziyetidir. soru istediğiniz yerden gelmese bile dört sayfa arkalı önlü cevap yazar, küreselleşen dünyanın yepyeni dinamikler getirdiğini yazarsınız.
hayattaki pek çok fırsat sadece "o sıralarda oralarda olmak" ile ilgili. bazen yolunuzu değiştirdiğinizde, bazen de bir yere oflaya puflaya gittiğinizde o sıralarda oralarda olmuş oluyorsunuz.
@ozgunemrek
sınıf sadece ekonomik bir kavram değildir. kültürel ve sosyal boyutları da vardır. dolayısıyla sınıfsal. size üst sınıfta olmayı sömürü cart curt diye pazarladıkları için kent kültürünün farklı bir sınıf yaratmadığını sanıyorsunuz.
düşünceleri nedeniyle kalabalıktan sıyrılma cesareti gösterenler birbirlerini gözlerinden, mimiklerinden hatta yüz ifadelerinden tanırlar. böyle insanlar genele yayılmış alıklığı birbirinin yüzünde görmediğinde sevinerek duraksar, bazen de kibarca selamlaşır.
nazik sandığınız insanların çoğu aslında nazik falan değildir, muhtemel bir çatışmadan kaçınıyordur. gerçek nezaket, size hiçbir şekilde faydası ya da zararı dokunamayacak insanlara olan davranışlarınızda ortaya çıkar.
adamlar sırf kalkış iniş hakkı almak için 3000 boş uçuşu rahat rahat yaparken burada da üçyüz beşyüz cengaver karbon ayak izini azaltmak için bez poşet kullanıyor. mevcut haliyle bu eylemler hobiden farksız.
insanların fiziki özelliklerinden oy tercihlerini %95 güven aralığında doğru tahmin ettiğiniz bir toplumun yaşadığı şey demokrasi değil kimlik mücadelesidir.
bir tez öğrencimden "covid 19'dan kaynaklanan bazı aksaklıklar ve erişim sorunları nedeniyle analizler için size dönüş yapmam biraz gecikmeli olabilir" yazan bir mail aldım. bu ingiliz asilzade eforunu tezine verse bitirmişti şimdiye.
bence şu prensipte anlaşalım ve gerekiyorsa anayasamıza yazalım: tercihleri konusunda tavsiye istemeyene tavsiye vermeyelim. bakın çok zor değil gerçekten. hayat hepimiz için çok daha güzel olacak.
Türkiye birincisi olup tıp seçmek bence kötü rehberlik ve vizyonsuzluk bu zamanda. Eğer hekim olmak hayatınızın ideali falan değilse, ki genelde garanticilik nedeniyle tıp seçilir, bu tür olağanüstü başarılar gösteren insanların geleceğe dair çok daha büyük idealleri olmalı.
sonuçta evin en iyi odasını misafir odası olarak ayıran ve kek, börek, sarmayı yalnızca misafir için yapan bir milletin evlatlarıyız. tabii ki denize turistler girecek. kalırsa biz de gireriz.
kaliteli insanlarla tanışmak ve onlarla bir şeyler paylaşmak, karşı cinse harcadığınız enerji ve çabadan çok daha anlamlıdır. bunu fark ettiğimde 30 yaşında falandım.
bütün bunlar önemsizmiş, içerideki ilkel yapı otantik olarak o toprakların özüymüş, değişim çabaları ithal bir şımarıklıkmış gibi davranmaksa bize önce oryantalizmin, sonra da postmodernizmin kazığı.
pek çok şirkette orta kademeler çok kalifiye insanlardan oluşurken yükseldikçe daha düşük profillerle karşılaşırsınız. bu, türk iş hayatında adı konulmamış bir kural gibidir.
oğlum bekir, dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle.
yol belli; ey başını usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte.