Kinyas ve Kayra (2000), Zargana (2002), Piç (2003), Malafa (2005), Azil (2007), Ziyan (2009), Az (2011), Daha (2013), Kana Diz Kana (2020), Zamir (2021).
Sen zannediyor musun ki bir tek alzheimer olan sensin? Herkes hasta, hepsi hasta. Yarın bugün bir milli maç olur, herkes her şeyi unutur. Bu millet neleri unuttu, seni mi unutmayacak, sen kimsin ki, alt tarafı bir katil, alt tarafı bir cinayet haberi.
Şahsiyet
Aslında bu tablo bize diyor ki; eğer bir suç işlemek istiyorsan ama suçlanmak istemiyorsan, tek yapman gereken etrafına bir kalabalık toplamak. Çünkü bir suçu yeterince büyük bir kalabalıkla birlikte işlersen, o artık suç değildir.
Deva, Şahsiyet, 10
Telefonuna bakmadan beş dakika geçiremiyorsun. Beş dakika boş vakte tahammülün yok. Sıkılmaktan ve düşünmek zorunda kalmaktan o kadar korkuyorsun ki telefon üçüncü avucun olmuş.
İnsanlar adam gibi dinlemiyor birbirini. Cümleyi bitirmeden otomatik cevap. Her şey otomatik zaten. Sonra anlaşamıyoruz, anlaşamazsın tabi!
Agâh Beyoğlu (Haluk Bilginer), Şahsiyet
Doğu'da kızlar kadın doğar. Ecellerinden önce ölürler. İlk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek, o kadar çok kadın gömer ki toprak bile artık dişidir. Bu yüzden toprak ana diye bilinir. Perilerin şanı buradan gelir.
Kendin olmayı öğrenmen gerek - yıllar yılı unuttun onu: Bunu da koşullara, hayatın akışına, sorumluluklarına falan bağlamaya kalkışma - bahane bulmağa çalışma: Sendin, sendeki asıl senin anlamını, önemini, değerini gözardı eden: korkaklıkla işin kolayına kaçan.
Oruç Aruoba, Hani
Tuttukları dilek için bile para verir insanlar. Havuzlara, kuyulara para atarlar. Dileğini bile satın almaya alışmış birine barış hediye edilmez, satılır.
Zamir'den
İnsanlar adam gibi dinlemiyor birbirini. Cümleyi bitirmeden otomatik cevap. Her şey otomatik zaten. Sonra anlaşamıyoruz, anlaşamazsın tabi!
Agâh Beyoglu
Okul başlıyordu. Bunlara, öğrenci deniyordu. Oğlana, bir kaç yıl sonra asker, daha ileride de memur ya da işadamı diyeceklerdi. Hatta aile babası. Ama her zaman bir sıfatı olacaktı, adından önce gelen.
Kinyas ve Kayra'dan
Neyi anlamıyorsam, neyin karşısında hayrete düşüyorsam onları yazmaya çalıştım. İnsanın bir meyli var. Uyumaya, gözlerini kapatmaya, gaddarlaşmaya, aptallaşmaya bir meyli var. Sorgulamayı bıraktığı an insan bir pelteye dönüşüyor.
Bir fahişe ile bir rahibenin, bir cani ile bir polisin yan yana yattığı mezarlıklar bana, hayattaki tek gerçek, tek yalansız manzara olarak görünürdü.
Kinyas ve Kayra'dan
İki gündür bahçeye bile çıkmıyorum. Sadece, iki saatte bir, perdenin aralığından bahçeyi seyretme izni veriyorum kendime. Bana, çıkma dediler; fakat öl demediler. Merak ediyorum: Hiç çıkmadan nasıl yaşar insan bir evde?
Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken
Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra beni kimse okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.
Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar
- Bir insanın ilk öğrendiği şey nedir?
- Yürümek mi?
- Hayır dostum, düşünmek!
- Düşünmek mi?
- Evet, düşünmek. Bir bebeğin öğrendiği ilk şeydir. Peki, söyle bakalım, bir insanın ilk unuttuğu bilgi hangisidir?
- Düşünmek mi?
- Zeki bir adamsın. Evet, düşünmek.
Malafa'dan
"Ben bir kitap okudum, müzeye gittim, bir saat Jerome Bosch tablolarını gördüm ve artık bundan sonra her şey iyi olacak" diye bir şey yok. Bu, son nefese kadar uyanık kalma mücadelesidir. Çünkü hasta topluma uyum gösterme hali toplum içinde bulaşıcı bir şeydir.
Tuhaf, 32
Bu burçlar falan var ya, çok saçma. İnsanın kişiliğini doğum tarihinden anlayamazsın. İnsanın kişiliğini doğum yeri belirler. Bizim Anadolu insanı bunu bilir mesela. Onun için yeni tanıştığı kişiye "Burcun ne?" diye sormaz. "Memleket nere?" diye sorar.
Cemil, Şahsiyet, 6.Bölüm
İnsan, hiçbir şeyi değil, her şeyi bildiği için mutsuz. Ben her şeyi biliyorum. Ve bunlar yürürken dengemi bozacak kadar ağır geliyor. Tek isteğim kurtulmak hepsinden, bütün bilgilerden, bütün düşüncelerden. Geri dönmek hiç doğmamış Kayra'ya.
Türkiye, doğusundaki aynaya bakınca şişman olduğunu, batısındaki aynaya bakınca da kemiklerinin sayıldığını düşünen, üstüne giydiği hiçbir şeyi kendine yakıştıramayan, bulimik ve depresif bir genç kızdı.
Her an yolculuğa çıkmak isteyebilecek birinin bütün eşyalarını atıp en gerekli olanlarla dolanması gibi. Ben de sıyrılabildiğim her şeyden sıyrıldım daha uzağa gidebilecek kadar hafif olmak için.
Kinyas ve Kayra'yı yazdıktan sonra, o metnin edebiyatın hangi türüne ait olduğu bana sorulunca, hiçbir fikrim olmadığı için "psikolojik macera romanları bunlar" diyordum. Hâlâ da öyle düşünüyorum aslında. Ben macera romanları yazıyorum.
Kadim masalların, büyük hikâyelerin çoğu bir kapıyla başlıyor. Bir karakterin o kapının ardını merak etmesiyle ve kapıyı açmasıyla başlıyor. Bu da demektir ki bir insan olarak, bir kedi kadar merakın yoksa bir hikâyen de olmuyor.
Tuhaf, 35
İnsan doğar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgâh olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. Bu aslında bir histir, bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak.
Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için.
Hatırlıyorum filozofların kestikleri raconu: "Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir."
Yanılıyor hepsi de. İnsan, hiçbir şeyi değil, her şeyi bildiği için mutsuz. Ben her şeyi biliyorum. Ve bunlar, yürürken dengemi bozacak kadar ağır geliyor.
Kinyas ve Kayra'dan
Kendi yüzünü görmemeli insan, çünkü bundan daha korkunç bir şey yok. Doğa insana hem kendine, hem de kendi gözlerinin içine bakamama yeteneğini bahşetmiş.
Aynayı her kim icat ettiyse, insan ruhunu zehirlemiştir.
Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı
Midesi bulandığı için seyretmekten, televizyonuna ateş edenleri gördüm. Çünkü anlamışlardı. En büyük duvarın, televizyon ekranı olduğunu.
Kinyas ve Kayra'dan
“Dünyada zorlu bir dönemden geçiyoruz. Çok dert var; pandemi, depremler... Bir de böyle bir hikâye okumayı yüreğimiz kaldırır mı?” diye soranlar varsa çevrenizde, onlara şunu diyebiliriz: Eğer akşam haberlerini izleyebiliyorlarsa bu kitabı da rahatlıkla okurlar.
Bu dünyada başkasının acısından sonsuza kadar kaçabilmek mümkün değildi. Çünkü dünya o kadar büyük bir yer değildi. İnsan nerede olursa olsun, dünyanın öbür ucundaki bir trajedinin sonuçlarına bir gün elbet maruz kalıyordu.
Zamir'den
İnsanların içinde yaşadığı gerçeklik, benim hayal etmeye çalıştıklarımdan çok daha karanlık. Hiçbir zaman gerçeğin kendisinden daha şiddetli bir şey yazabilmem de mümkün değil. Karanlık olanın ben olduğumu sanmıyorum. Çünkü daima daha koyu olan bir şey var. O da gerçek hayat.
"İnsanın geçmişinde artık kımıldamayan ne de çok nesne, ne de çok kişi var öyle, ürkütücü. Zamanın mahzenlerinde yitirilmiş canlılar ölülerle birlikte o kadar uyumla uyuyorlar ki daha şimdiden aynı gölge örtüyor gibi onları."
İnsanın öldükten sonra çürümesi hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Benim uzmanlığım başkaydı... Bir bakışta tanıdığım çürüme, toprağın üstünde olandı. İnsan hâlâ nefes alıp verirken, kalbinde ya da beyninde küflenmeyle başlayan o çürümeyi biliyordum ben.
Daha'dan
Tarih 12 Nisan. Uzay mekiği fırlatılacak, Vostok 1. Ama hâlâ gelen giden yok. Ben diyorum unuttular herhalde beni. Mekik fırlatıldı, herkes dua ediyor mekik atmosferi geçsin, uzaya çıksın diye. Bir ben diyorum ki yarı yolda dursun, dönsün beni alsın.
Şahsiyet, Agâh Beyoğlu
Hayatın da mesaisi olması gerektiğini düşündü Zargana. Yani yaşanacak zamanın tercih edilmesi gerektiğini. Gece ya da gündüz. İkisini birlikte yaşadığı için mutsuzdu insan. Onun için uyku vardı belki de. Ve onun için bu kadar mutsuzdu belki de uyuyamayan insanlar.
Zargana'dan
Yaralar ikiye ayrılır. Kaynağı belli olanlar ve olmayanlar. Bir yarayı kimin ya da neyin açtığı belli değilse - acı piyasasındaki değeri daha da artar.
Kana Diz Kana'dan
Başkası tarafından çizilmiş bir labirentte kendime ait bir çıkış yolu aradım. Bulup bulamadığımı bilmiyorum ve umrumda da değil.
Çünkü yıllar önce hayalini kurduğum deney bulmakla değil, aramakla ilgiliydi. Yani deneyin sonucu deneyin kendisiydi.
Denedim.
Kana Diz Kana'dan
Sadece oku. Oku ve zamana bırak. Sayesinde var olduğumuz zamanın seni taşımasına izin ver. Unutma ki zaman, gidecek yeri olmayanların evidir. Sadece zaman onları ileriye taşır.
Bu şekilde gecenin içine itile itile, insan eninde sonunda bir yerlere varıyordur herhalde, diyorum kendi kendime.
Louis-Ferdinand Celine, Gecenin Sonuna Yolculuk
Demek ki bu evrende her şey bir şarapnel. Demek ki Samanyolu ve içindeki güneş ve etrafındaki dünya ve üzerindeki insan ve aklındaki her şey bir şarapnel. Demek ki insan insana saplanmak için var… Zaten öyle olmasaydı bu kitap olmazdı.
Zamir
Rövanşı yok mu lan bu hayatın? Ya da söyleyin zamana, geri gitsin! Yeniden kuralım hayalimizi. Nereden kırıldıysa hayalimiz, oradan başlayalım!
Kana Diz Kana'dan
İşin daha kötüsü bir önceki gün ve zaten fazlasıyla uzun süredir yaptıklarınızın aynısını ertesi gün yapacak gücü nereden bulacağınızı bilememektir.
Louis-Ferdinand Celine, Gecenin Sonuna Yolculuk
Çünkü o ülkelerde erkekle kadın yan yana getirilmeden yetiştirilir. Sonra da aralarındaki ilk sosyal temas ya tecavüz ya da cinayetle sonuçlanır. Zaten kadınla erkeği doğumlarından itibaren ayıran bir toplum ancak tecavüzcü yetiştirebilir.
Zamir'den
“Ben bir kitap okudum, müzeye gittim, bir saat Jerome Bosch tablolarını gördüm ve artık bundan sonra her şey iyi olacak” diye bir şey yok. Bu, son nefese kadar uyanık kalma mücadelesidir. Çünkü hasta topluma uyum gösterme hali toplum içinde bulaşıcı bir şeydir.
Ve sonunda üzülerek de olsa anladılar ki hayaller kurulur, canlanır ve de o hayalleri kuranlara isyan ederler. Hayal kuranın kemikleri kurduğu hayaller tarafından kırılır. Buna hayal kırıklığı denir. Hayaller bağımsız ve sahipsizdir.
Kana Diz Kana'dan
İlk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek, o kadar çok kadın gömer ki artık toprak bile dişidir. Bu yüzden Toprak Ana diye bilinir.
Ziyan'dan
Bir düzen vasat üstüne kurulmuşsa bize şöyle diyor: "Öğrenmene, kendini geliştirmene, değer üretmene gerek yok. Mevcut senin için de, benim için de kâfidir. Gel biz bunda anlaşalım ve böylece birbirimizi değiştirmeden, mümkünse de hayallerimizden vazgeçerek yaşayalım."
Tuhaf, 31
Ama olmadı. Terk ettiğim her şeyin ağırlığı binle çarpılıp, beynime yerleşti. Hafiflemek bir tarafa, daha da ağırlaştım. Söküp attıklarım tonlarca kâbus olup döndüler bana...
Kinyas ve Kayra'dan
Bu andan başka bir şey yok. Sadece şimdi var. İnsan ne söylerse, ne yaparsa ondan ibaret. Ve bunun bilincine varmak her şeyi değiştiriyor. Özellikle de anı... Çünkü şimdi’yi özgür kılmanın tek yolu onu geçmiş ve gelecekten bağımsız yaşamaktan geçiyor.
Kana Diz Kana'dan
Yaralar ikiye ayrılır. Kaynağı belli olanlar ve olmayanlar. Bir yarayı kimin ya da neyin açtığı belli değilse... Acı piyasasındaki değeri daha da artar.
Kana Diz Kana'dan
Bir insanı tanımak "zaten" mümkün değil. Ama onu tanıdığınızı hissettiğinize en yakın olan an, galiba size "bu kitabı mutlaka oku" dediği an, "bu filmi mutlaka izle" dediği an.
Niye herkes en önce “ben”le başlıyordu cümleye? Karşımızdakini dinlemek denilen şey, onun susmasını, sıramızı kollamak için beklemekten öteye gidebilmiş miydi?
Jehan Barbur (Uyumsuza Notlar: Bir Tomris Uyar Kitabı)
Stefan Zweig, eşi Lotte ile beraber Brezilya-Petropolis'te 22 Şubat 1942'de intihar etti. Geride bıraktığı mektubun son cümlesi şöyleydi:
"Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum."
Dünyada 'sizi anlıyorum' gözlerinin sahteleri türemişti; gerçeği sahteden ayırmak çok zordu. 'Sizi-anlıyorum konuşmanıza-ihtiyaç yok' bakışlarının çoğu aslında 'bugünü-geçirmek-için-birine ihtiyacım var' kalıbından ibaretti.
Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar
Mülteci kampı da dahil, bugüne kadar yazdığım çoğu yerde hiç bulunmadım. İnsanlar arasındaki ilişki ağıyla ilgilendim. Çünkü insanın etrafındaki en kalın duvarların tuğla-betondan değil, et-kemikten inşa edildiğini düşünüyorum. İnsanın etrafındaki en kalın duvar, başka insanlar.
Bazı insanlar hayatı hep amatörce yaşar. Belki de profesyonellikten iyidir. Bilmiyorum, çünkü ne amatör olacak kadar bir ideale inandım, ne de profesyonel olabilecek kadar parayı hak ettim.
Kinyas ve Kayra'dan
Güzel beşlik.
• Louis-Ferdinand Celine - Gecenin Sonuna Yolculuk
• Ferenc Molnar - Pal Sokağı Çocukları
• Sabahattin Ali - İçimizdeki Şeytan
• Robert Musil - Niteliksiz Adam
• Curzio Malaparte - Kaputt
Güler geçerim sınavlarında başarılı olamadıkları için ağlayan gençlere, sevdikleri terk ettiği için intihar eden kadınlara. Kolay mı bu kadar tanımak mutsuzluğu hayatın karanlığında?
Kimsenin birbirine bakmadığı, yalan, ihanet, şiddet, tecavüz ve acımasızlıkla yoğrulmuş, yalnızca hayallerin göz göze geldiği bir hayattan intikam almanın en iyi yolu yaşamaktır. Anlam aramak boşunadır ve her şeyin "hiç"e dönüşmesi gerekir.
Zargana'dan
İnsanlığın bin bir çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak, elli yılda televizyon tarafından çiğnenmiş ve on yılda internet tarafından yutulmuştu.
Azil'den
İki çeşit sıkıntı var. Birisi, sömürü ve tekrar kaynaklı bir sıkıntı. Diğeri de üretim öncesi hissedilen sıkıntı. Birinci sıkıntının ilacı tüketim, diğerinin ilacı da üretim. Yani bu dünyada can sıkıntısını geçirmenin iki yolu var: Ya tüketeceksin ya üreteceksin.
Labirent gibidir Kayra'nın içi. Dünyadan büyük bir labirent taşır içinde. Aslında herkes biraz öyle. Annem, babam, kız kardeşim... Hepsi labirent. Onun için sevmedim ben insanları. Çünkü girince içlerine, nerelerinden çıkacağım belli değil. Belki kıçlarından, belki gözlerinden...
Mülteci sadece evini değil, yola çıktığı gün kendini de terk eder. Çünkü o kadar acıdan sonra, yola çıkanla hedefe varan aynı kişi olmaz.
Zamir'den (Fotoğraf: Eritre Mülteci Kampı)
Yer çekimi var. Gidecek bir yer yok. Sürekli olarak kovulduğun, seni yutmak için sarsılıp yarılan bu dünyada yaşamaktan başka çaren yok... İnsanın dünya üzerindeki yaşamı bir rodeo. Hortumlar, çığlar, seller, depremler. Elinde kürek, savaşırsın.
Ziyan'dan
Ve en kötüsü, biliyorum ki, dünyaya, hepsinde ayrı coğrafyalarda, ayrı zamanlarda yüz defa bin defa daha gelsem, yine öldürmeye karar veririm zihnimi. Hazmetmekten bıktım. Şimdi kusup sızma zamanı...
Kinyas ve Kayra'dan